Sevgili Ercan İpekçi, 7 Mart 2012 tarihinde gönderdiği mektubunda iki gün sonra “açlık grevine” başlayacağını yazıyordu…Mektubuna dertleşmek istediğini söyleyerek başlayan İpekçi, Anadolu Ajansı’ndaki meslektaşlarına “emekçi kardeşlerine” hitaben yazdığı ve “yoldaşlarım” dediği mektubu basında yer almadı.

 

Ama Anadolu Ajansı önünde açlık grevine başlayınca, bu kez tüm politikacılar, - ne kadar “eski emekçiler”  demek doğrudur bilmem ama bana öyle geldi- eski emekçiler fark ettiler. Siyasiler televizyon ekranlarına, Sevgili Ercan açlık grevine…

 

Ercan mektubunda; “Ne atanmış bir Genel Müdürün ne de onu atayan Hükümetin dayatmalarına boyun eğmeye niyetim var. Sesimin kesilmesi için hiç kimseye boynumu uzatmayacağım. Atamayla değil, üyelerimizin oylarıyla seçildim. Beni seçenlerin özgür iradesine karşı çıkamam -onlardan aldığım yetki ve cesaretle sürdürdüğüm onurlu mücadeleden rahatsızlık duyanlar belki üzülecek ve bana daha çok kinlenecekler ama- görevimden İSTİFA ETMEYECEĞİM. Sendikamızın olağanüstü genel kurul kararı alması halinde yeniden aday olup olmayacağıma karar verecek olan da yine seçimle yetkilendirilen delegelerimizdir. Atanmış bir Genel Müdürün ya da onu atayan Hükümetin tehditlerine boyun eğerek, delegenin iradesine ipotek koymamızı hiç kimse beklemesin.” diyor…

 

Kimsenin tehdidine boyun eğmeyecek kadar onurlu olduğunu kimseye ispat etmesine lüzum bile olmayan bir basın emekçisi olarak TGS üyelerinin iradesiyle seçilmiş birisi olarak “onların iradesiyle gitmeye” de hazır olduğunu yazmış.

 

“Sonuna kadar da direneceğim. Hiç kimsenin benim hakkımda, “tehditler karşısında kaçıp gittiğimi” söylemesine izin veremem. Tarihin beni bu şekilde yargılamasına katlanamam. Böyle bir onursuzluğu hiç kimseyle paylaşamam.”  

 

Birileri, Ercan İpekçi’nin “istifa” edip gitmesini istemiş.

 

Yanıtı çok açık: Eğer istifa edersem ya da aday olmayacağımı açıklarsam; kendimi, basın özgürlüğü uğruna, ulusal ve uluslararası düzeyde verdiğimiz mücadeleyi alçakça arkasından hançerlemiş sayarım. Eğer istifa edersem ya da aday olmayacağımı açıklarsam; ömrüm boyunca kendimi adadığım sendikal mücadeleye ihanet etmiş olurum. Seyfi Demirsoy’un, benim için düstur sayılan “Sendikacılık çileli iştir. İdeali olanların işidir” sözünün gereğini yerine getirmekten korktuğumu zanneder insanlar… Sendikal mücadeleden kaçmanın onursuzluğunu ne kendime ne de bu kavgada yer alan diğer meslektaşlarıma yaşatabilirim. Anadolu Ajansı’nda baskılara rağmen direnmeyi sürdüren arkadaşlarıma hainlik yapamam.”  

 

Ercan, emekçi arkadaşlarına sesleniyor…

 

“İlahlar sizden kurban istiyorlar. “Olağanüstü kongre” denildi, yetmedi.

 

“Genel Başkan istifa etsin” denildi, yetmedi.

 

“Genel Kurulda aday olmayacağını açıklasın” denildi, yetmedi.”

 

Sabrı tükenmiş arkadaşlarıma sesleniyorum; direnen arkadaşlarımdan, dayanma güçlerini korumalarını rica ediyorum…

 

Ercan İpekçi, “Anadolu Ajansı’ndaki baskıların sona ermesi ve bütün sorunların bir anda çözümü benim yok olmama bağlıysa, bu benim için onurluca bir mücadelenin sonunda olmalıdır. Aranızdan onurluca ayrılmalıyım. Beni tarihe gömerken, onurumla gömmelisiniz. 9 Mart Cuma günü saat 12.00’de, Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü önünde açlık grevine başlamaya karar verdim. Böylece, hem beni istemeyenler benden kurtulmuş olacaklar, hem de Sendika Yönetim Kurulu 12-13 Mart tarihlerinde Olağanüstü Kongre kararı alırsa, bu kongreye katılma olanağı bulamayacağımdan, adaylığım da söz konusu olamayacak. Gözlerinizin önünde biraz acı çekeceğim ama katlanmanızı diliyorum.” dedi ve açlık grevine başladı…

 

Ercan İpekçi’nin “bireysel kararı” kitlesel bir harekete dönüşür mü bilmem. Artık Sendikadan istifalar durur mu bilmem… Sendikaya sahip çıkarlar mı, çok isterim, ama bilemem… Mücadeleyi sürdürecek basın emekçileri baskılara direnir mi bilemem… Haber olmaz, birkaç satırla geçiştirilir. Köşe yazarları, TGS  ve Başkanı İpekçi’yi köşelerine almaya değer görmez. İstisnaları, zaten istisnai gazetecilerdir. Bunları bilirim. Gazeteciler daha ne yapar bilinmez…Aslında onu da bilirim de demeye dilim varmaz…

 

Yapabileceğim iki şey var… Birincisi Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Ercan İpekçi’nin aşağıdaki taleplerine bu yazıda yer vererek -kendimce- duyurabilirim:  

 

“1)  Anadolu Ajansı’nda Türkiye Gazeteciler Sendikası Üyelerine yapılan istifa baskıları sona ermelidir. Baskıyla Sendikadan istifa eden Üyelerimizin geri dönüşleri engellenmemelidir.

2)  Anadolu Ajansı’nda çalışan Üyelerimize yönelik sürgün, görev değişikliği, işten atma tehdidi, rıza dışı tayinler, uygunsuz savunma talepleri gibi her türlü baskı ve mobbing uygulamasına son verilmelidir.

3)  Anadolu Ajansı’nda “stajyer”, “kaşeli”, “hizmet alımı”, “yurt muhabiri” adları altında yıllardır sigortasız olarak çalıştırılan personelin kadroları verilmeli, sigortaları yaptırılmalıdır.

4)  Anadolu Ajansı’na yeni alınan personelin Sendikaya kendi özgür iradeleriyle üye olma ya da dayanışma aidatı ödeme talepleri engellenmemelidir.

5) Anadolu Ajansı’nda işlerin kısmen ya da tamamen taşeron şirketlere yaptırılması uygulamasından vazgeçilmelidir.

6) Anadolu Ajansı işyerlerinde Türkiye Gazeteciler Sendikası yöneticileri ve temsilcilerinin duyuru dağıtma, üyelerle görüşme gibi yasal sendikal faaliyetleri engellenmemelidir.

7) Anadolu Ajansı’ndan haksız yere tazminatsız olarak işten atılan Üyelerimizle anlaşma yoluna gidilmeli, ya hak ettikleri kıdem tazminatları ödenmeli ya da işe geri dönüşleri kabul edilmelidir.

8) Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın kendi iç sorunlarıyla ilgili olarak başlatılmış olan demokratik sürecin Anatüzük hükümlerine göre işleyişine herkes saygı göstermelidir.”

 

İkincisi ise, yapamadığım için utancıma dair…

 

Türkiye’de gazetecilerin sendikal örgütlenmesinde, hapisteki gazetecilerin sesi olmasında, basın emekçisi olarak gösterdiği onurlu mücadelesine saygı duyduğum Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Ercan İpekçi’nin yanında açlık grevi yapamamanın utancıyla