Çakardan içeriye giren tekneye bakıp, bunlar var ya bunlar, sen bunları bilmezsin, ceza versen elinden teknesini alsan da anlamazlar, katil bunlar be katil dedi.
Yaşı senseni çoktan geçmişti, doksanına dayanmıştı, omuzlarında yılların yorgunluğu vardı, eskisi gibi deniz kıyısına Bozhane ’ye bile inemiyordu.
İnebildiği zamanlarda Azmi’nin kahvesinin önünde birkaç saat oturabiliyordu, bazen de torununun koluna girip Fazlı Hocanın kayığının oraya kadar anca gidebiliyor, orada da biraz soluklanıp geriye dönüyordu.
O zamanlarda, şimdilerdeki gibi derme çatma adına da balık lokantaları denilen ucubeler olmadığından buralarda kayığı olanlar ayakkabılarını çoraplarını çıkartırlar, paçalarını sıvarlar, bir taraftan kayıklarını çekeklerine çekerken, bir taraftan da güzelim kasabanın da seyrine dalıp keyiflenirlerdi.
Henüz yetmişli yıllardı. Trol avcılığı denilen bir şey adet olmuştu. Pek fazla balıkçının tercih ettiği bir avlanma şekli değildi ama bazılarının ekmek kapısı olmuştu.
Bu işi yapan balıkçılara da trolcüler deniliyordu.
Fabrikanın kıyılarından, denizin içinden demir pik hurda toplama işi yapan, kasabada da adına korsan denilen kişiler gibi trolle balık avlayanlara da pek iyi gözle bakılmıyordu.
Teknelerin arkasına takılan demir kafeslerin, denizin dibinde sürüklenerek, denizin dibini tarayarak, ekolojik dengeye de zarar vererek yapılan bu balık avcılığı o günde bugünde birçok kişinin içini acıtmaktadır.
Trol Türkçe bir kelime değil, İngilizceden dilimize girip yerleşmiş. Sürüklemek, arkasına takıp götürmek, kendisine yaklaştırmak mealindeki eylemlerin, kısaltılarak daha rahat bir şekilde anlaşılması için kullanılıyor.
Son yıllarda iletişimin de kolaylaşmasıyla, dünyanın güneşin yörüngesinden çıkıp internetin etrafında dönmeye başlamasından sonra sosyal medya denilen olgu, bırakın bazılarının yaşamını etkilemesini, beyinlerinin içerisine girerek onları esir almışa benziyor.
Artık radyoymuş televizyonmuş gazeteymiş hepsi eskidi bitti tükendi yok oldu.
Sosyal medya mecraları, bu işin yeni kralı, kraliçesi, prensi, prensesi.
Dünya da ülke de bu sosyal medya üzerinden yol alıyor, şekilleniyor. Bu mecralarda kendini tanıtabiliyorsun, arkadaşlar edinebiliyorsun, çok popüler birisi olabiliyorsun. Bir şeyler alıp satmak dahil aklına gelen gelmeyen herşeyi burada bulabiliyorsun. Diyorlar ki, yolunu bilirsen, paranın dibine bile vurabilirsin.
Eşini bile bulup evlenebiliyorsan, daha ne olsun...
Tabi bu mecraların hal ve gidişinde her şey bu kadar masumane keyifli veya hoş olmuyor. Trol ’ün kelime tarifinde bir amaca doğru yönlendirme olduğuna göre, işin gelip dayandığı yer, keserin ne tarafa döndürülüp, hesabın ne tarafa doğru yontulduğu noktasında şekilleniyor.
Sıkıntı da burada başlıyor. Heybedeki turpun büyüklüğü buradan sonra ortaya çıkıyor.
Çamur at izi kalsın, özdeyişi ile ayıkla pirincin taşını özdeyişlerinin acımasız mücadelesi burada başlıyor.
Bak duydun mu dan başlayıp o mesaj bana da geldi ye kadar mişlerin muşların havada uçuşmasına, bak bak kaç kişi beğenmiş tuzaklarına kadar uzanan, doğrusuna eğrisine pek bakılmadan ışık hızıyla yayılan söylentiler, araştırıp düşünmekle kendini yormayan beyinlere! hükmetmeye başlıyor.
Yönlendirerek, peşine takıp sürükleyerek, çamur atarak menfaat sağlayıcı paylaşımlarla karalayan trollerin sayısının yüzbinleri milyonları geçtiğinden söz ediliyor. Etkili oldukları, zaman zaman çok büyük sorunlara neden olduklarını herkes biliyor demek isterdim de pek de öyle olmuyor.
En iyi bildiğiniz, en iyi tanıdığınız kişileri bile, öyle veya böyle etkileyip sarıp sarmaladığını şaşkınlıkla görebiliyorsunuz.
Hackerlerimiz vardı, trollerimizin sayısını bilemiyoruz, adına Feke hesap denilen, gerçek ortaya çıktığında benim değil, yeğenimin, kuzenimin diye kıvrılmaya çalışılan sosyal medya hesaplarımız da işin cabası.
Yaşamını, dünyaya bakışını, görüşlerini, siyasi tercihlerini çok iyi biliyorsunuz ya.
Çağdaş Medeni İlerici Cumhuriyet aşığı.
Kullanacağı oyun rengi nedir, diye merak bile etmiyorsun
Ben ona vermeyeceğim diyor, Neden bile diyemiyorsun.
Şaşkın şaşkın baktığımı görünce hitabet gücü zayıf diyor.
Devlet Başkanı mı seçeceğiz, okul münazarasına öğrenci mi seçeceğiz sorusu aklımıza geliyor.
Şaşkınlıkla, kardeşim Cumhuriyet’in değerleri, ülkenin geleceği, hukukun üstünlüğü, seçilecek kişinin dürüstlüğü, devlet tecrübesine sahip kadroları gibi bir şeyler söylemeye çalışıyorsun.
Ya kaç kez seçim kaybetti diyor.
Bak bu sefer çok farklı, birçok kişi köprüden önce son çıkış, telafisi olmayacak, diyor, bunu sende biliyorsun hala o olmasaydı da şu belediye başkanı, bu şehremini aday olsaydı kesin kazanırdı diyorsun.
Artık onlar geçti, bırak bu saplantıları diyorsun.
Öbürüne de vermeyeceğim ki diye savunmaya geçiyor.
Böyle yaparsan öbürüne vermiş oluyorsun diyorsun.
Susuyor.
Biz geçmişteki trolcüler için bunlar denizleri bitiriyorlar diyerek günahlarını almışız.
Şimdiki troller, en iyi bildiklerimizin akıllarını almışlar, çoktan avlamışlar da haberimiz bile olmamış.
Nuri Öztürk