Nefes nefese geçen dakikalardan sonra finale gelindiğinde o anı görmeliydiniz.
Muhteşemdi.
Muhteşem.
Sözler yetmez ki anlatmaya.
O nasıl bir coşku?
O nasıl bir sevinç?
Kucaklaşmalar ve alkışlara mutluluğun gözyaşları tanıklık ederken, salondakiler ve sahnenin kahramanları birbirlerine koştular.
Marşlar.
Şarkılar.
Oyunlar.
Ve o söz:
“Söz konusu vatansa gerisi teferruattır!”
Daha yakın zamanda Karadeniz Ereğli’nin adını Ankara’ya, İstanbul’a taşıyarak ödüller kazanıp gelen Kdz. Ereğli Sanat Kurumu Derneği’nden söz ediyorum.
Onlar yine sahnedeydiler.
Hem de Atatürk Kültür Merkezi’nde.
Tiyatro yaptılar yine.
Tiyatronun adı da “Alemdar Destanı” idi.
Kurtuluş Savaşı’nın tek deniş savaşı Ereğli’de yaşandı.
Cepheye silah ve mühimmat taşımak için kaçırılıp getirilen Alemdar Gemisi’nin Ölüce Feneri’nde Fransızlar tarafından ele geçirilmesi ve ardından kurtarılmasının destanını oynadılar sahnede.
Bizimkiler oynadı.
İçimizdekiler.
Kimi ilk kez sahneye çıktığı sahnede profesyonellik dersi verir gibi rolünün hakkını verdi.
Kimisi de o dimdik duruşuyla Kuvayı Milliye kahramanlarından biri oluverdi.
Şehit de verdiler Recep Kahya’yı.
Ama Fransızları da tutsak eylediler.
Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin ilk uluslararası antlaşması Fransız esirlerin serbest bırakılmasıdır.
Bir destandır Alemdar.
Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve tek deniz çarpışması.
Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve tek deniz şehidi.
Kurtuluş Savaşı’nın ilk uluslararası antlaşması.
Bu kahramanlığı “destanlaştırarak” sahneye koyan Başta Cihangir Amca ve Naile Bingöl olmak üzere tüm Sanat Kurumu yöneticileri ve oyuncularına selam olsun.
Selam olsun bu coşkuyla bizi sarhoş edenlere.
Selam olsun o salonu tıklım tıklım dolduran sanatseverlere.
Selam olsun ulusal bağımsızlık sevdasını diri tutanlara.
Selam olsun unutmayanlara/unutturmayanlara.