Türkiye’nin tüm gazetecilerine, gazetecilerin meslek kuruluşlarına, Türkiye Gazeteciler Sendikasına ve özellikle (ANGA) Ahmet ve Nedim’in Gazeteci Arkadaşlarına, gazetecileri, kalemlerinden gelen gücün yetmediği durumlarda sokağa dökerek yeniden örgütlü gücün gücünü herkese gösterdikleri için, başkaldırıyı başlattıkları için, hem kendilerinin ve hem de herkesin basın özgürlüğünün farkına varmalarını sağladıkları için, gazetecilik mesleğinin onuruna onur kattıkları için teşekkür ederim.

 

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır, sokak gazetecilerindir. Bu gücün tutuklu/tutuksuz tüm gazeteciler için yeniden ve artarak varlığını devam ettirmesi, Türkiye’de herkesin hak ettiği ifade özgürlüğünün korunması için gereklidir.        

 

Sayın Cumhurbaşkanı, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tahliye edilmelerine memnun olmuş ve mahkemenin bu kararının Türkiye’nin imajına katkı olduğunu ifade etmişler.

 

Bir buçuk yıl önce Sayın Cumhurbaşkanı, 20 Ekim 2010’da Kayseri’de, Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun 31. Başkanlar Konseyi toplantısında ve Kayseri Gazeteciler Cemiyeti Ödül Töreni'nde konuşmuştu. Bu toplantıda Cumhurbaşkanı’na “sarı basın kartı” verilmişti.

 

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sarı basın kartı hamilidir.

 

Türkiye imajının berbat bir halde bulunduğu tam bu sırada ortada ne seçimler, ne de ileri demokrasinin “ilerisi” vardı. Gazeteciler hakkında çok sayıda ceza davası açılmıştı ve tutuklu gazeteciler vardı. Durum bir hayli kötüydü. Kendisine sarı basın kartı verilen toplantıda Cumhurbaşkanı,“basın özgürlüğü”, “demokrasi” ve “ülkenin itibarı” üzerine konuşmuştu.

 

Gazetecilere hitabında “ Demokrasilerin vazgeçilmez prensiplerinden birisi de hür basının olmasıdır. Hür basın dediğimizde de, ifade özgürlüğünün, fikir özgürlüğünün, yazma özgürlüğünün, haberlere ulaşma özgürlüğünün o ülkede sağlanmış olmasıdır. Takdir edersiniz ki, bu konuda Türkiye vaktiyle çok tenkit edilen bir ülkeydi ve bu konuda çok büyük noksanlıklarımız vardı. Ama bugün geldiğimiz noktada, Türkiye çok büyük ilerlemeler kaydetmiş ve Avrupa Birliği’nin kriterlerini yerine getirmiş bir ülkedir.”

 

Sonra sıra gazeteciler hakkında açılan davalara gelmişti. Cumhurbaşkanının söyleyecekleri vardı. Konu eğer basın özgürlüğü ise mutlaka ülkenin “itibarını” ilgilendirirdi. Dedi ki; “…Özellikle son dönemde gördüğüm ve benim de dikkatimi çeken ve benim de dikkat çektiğim konu; gazeteciler hakkında açılan çok sayıda davanın mevcut olması ve bu davaların bazen çelişkili şekilde açılmasıdır. Eminim ki, mahkeme safhaları geldiğinde, bunların hepsi düzeltilecektir. Çünkü basın hürriyeti ve basın özgürlüğü, bir ülkenin aynı zamanda itibarıyla ilgili bir konudur.”  

 

Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin ilerleme kaydetmiş ve “ileri demokrasi”ye kavuşmuş bir ülke olarak Avrupa Birliği kriterlerini yerine getirmiş, basın özgürlüğü varsa Türkiye’nin itibarı vardır, yoksa yoktur diyordu. Basın hürriyetinin önemine değiniyor ve “özgürlüğün istismar” edilmemesine dikkat çekiyordu.  

 

O toplantıda bulunan gazeteciler, sarı basın kartı verdikleri Cumhurbaşkanının basın özgürlüğü hakkındaki, bence de doğru olan bu sözlerini ve görüşleri alkışlamışlardır mutlaka.

 

Gazetecilerin ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı/sınırlandırıcı veya tutuklamak suretiyle seslerinin çıkmasına engel olan birçok yasa nedeniyle cezalandırma tehdidi ve ceza davası riski altında oldukları bir yerde; demokrasi ve çoğulculuk risk altındadır. Herkesin ifade özgürlüğü tehdit altındadır.  

 

Bir gazeteci dostum, ilginç bir şey söyledi. Gazeteciler tutuklanıyor, önce onlar yani Cumhurbaşkanından başlamak üzere, bakanlar ve yürütme organının ileri gelenleri çok üzülüyorlar. Ama ne yapsınlar bağımsız yargının kararı var ve dokunamıyorlar… Sonra “tutuklu gazeteciler” tahliye oluyor yine herkesten önce en çok onlar seviniyorlar.

 

Bir türlü üzülme sırası gazetecilere gelmiyor! Gazeteciler bir türlü gazeteci meslektaşlarının “tahliyelerine” devlet erkânından önce sevinemiyorlar. Medya -istisnaları dışında- tutuklu gazeteciler için başından beri karşı çıkmış gazetecilere sormadan önce, mutlaka Hükümetin muteber adamlarına soruyor. Önce onları ekranlarına taşıyor. Alışkanlıkla onların sevinçlerini paylaşarak, döne döne haber olarak vermekten bir hâl oluyorlar. Onlarda kendi medyalarından saydıkları televizyon ekranlarından, ne kadar demokrat olduklarını ve gazetecilerin tahliyelerine ne kadar çok sevindiklerini ifade ediyorlar. Çünkü “onlar”, üzülme ve sevinme sırasını bile hiç kimseye bırakmıyorlar.

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ODA TV davasında tahliyelerine karar verilen gazeteciler için memnun olmuş. Haber sanki sadece tahliyesine karar verilen Ahmet Şık ve Nedim Şener’miş gibi, sadece onlar gazeteci imiş gibi verilmiş olmasına rağmen, bu konudaki görüşlerini daha önce de paylaştığını belirten Cumhurbaşkanı “ Mahkeme nihayet verdiği kararla Türkiye’nin imajına çok büyük katkı sağlamıştır” demiş (Milliyet. 16 Mart 2012). Artık Türkiye’nin imajı, mahkemenin “nihayet” verdiği bu kararla katkılı ve anlaşılan tutuklu gazeteciler tahliye oldukça, Türkiye’nin imajına imaj katılacak…

 

Acaba uzun tutukluluk ve gazetecilerin hallerini protesto etmenin bir yolunu bulup, birilerini nasıl harekete geçirebiliriz? Acaba “tutuklu gazeteciler” yüzünden Türkiye’nin imajının daha fazla zedelenmemesi için Cumhurbaşkanı’nın “sarı basın kartı”nı Başbakan’a iade etmesi işe yarayabilir mi?

 

Sayın Cumhurbaşkanı, bu kadar çok tutuklu gazetecisi bulunan bir ülkede sarı basın kartı taşımanın bir anlamı kalmadığını, gazetecileri kart hamili olanlar ve olmayanlar olarak tasnif etmenin utanılacak bir durum olduğunu ve Türkiye’nin imajını zedelediğini, nihayet bu duruma bir son verilmesi için “hamili bulunduğu sarı basın kartını” iade etmek yoluyla protesto etse acaba işe yarar mı?  

 

Böylece gazeteci olmasa bile sarı basın kartı sahibi olarak, sarı basın kartı taşıyan gazetecilere örnek olur mu acaba? Bu protesto biçimi diğer sarı basın kartı sahibi gazetecileri harekete geçirebilir mi? Onlar da sarı basın kartlarını iade ederler mi? 

 

Gazetecilerin hepsi değil ama büyük çoğunluğu sarı basın kartlarını iade ederler belki! Aslında iade edeceklerini sanmıyorum, imkânsızı istememek lazım.

 

Ama belki sarı basın kartlarının renkli fotokopilerini çekip ve üzerine “aslı gibidir” diye yazarak imzalayıp Başbakanlığa göndermek suretiyle iade edebilirler