Eskiler içinde bulunduğumuz günler için seçim sath-ı maili’ne girildi derler, demiştik ya.
Müracaatlar bitti, aday adayları lacilerini çektiler, Genel Merkezleri’nin yolunu tuttular. Kasabadan da epeyce bir talipli çıkmış.
Sıra siya ya çekilmelerine geldi.
Partilerin üst katlarında oturanlar, bu bir bayrak yarışıdır derler de ellerindeki bayrakları kimseye vermezler, başkasına hiç devretmezler. Geçmişte bazı takımlar yarışı kaybetmişti, bazıları hakemler tarafından hükmen mağlup sayılmıştı, kimileri de hariçten gazel okuyanlarca kırmızı kartla cezalandırılmıştı.
Ülkeyi yaklaşık çeyrek asırdır, şimdilerde de hala merkezi yönetimin başında olan hükümet yönetiyor. Vatandaştan aldığı yetki ve sorumlulukla işi bugüne kadar getirdi.
Rahmetli Süleyman Demirel, elindeki şapkayı da sıkı sıkı tutarak ben altı defa gittim, yedi defa geldim derdi. Ülkeyi yönetmesi için milletin verdiği yetkinin de sorumluluğun da ne olduğunu iyi bilirdi.
Fırat’ın doğusunda bir koyun kaybolursa hesabı beden sorulur derken, ülkeyi yönetenlerin, ayrım gayrım yapmadan tüm vatandaşlarının sorunlarına aynı mesafeyle yaklaşmaları gerektiğini hatırlatırdı.
Devletin yasaları, şirketlerin sözleşmeleri, partilerin de tüzükleri vardır.
Demem o ki, partilerden vekil olmak için birbirleriyle alt alta, üst üste kıyasıya mücadele eden vekil aday adayları, partilerinin tüzüğünü okumuş! kuralını geleneğini göreneğini çok iyi hatmetmiş! olmalılar ki, o partinin yolunu tutuyorlar.
Bu aralar iktidarda olan partiden de muhalefette olan partilerden de vekil adayı olabilmek için aday adayları genel merkezlerinde sıranın kendilerine gelmesini, sorulacak sorulara tatmin edici! cevaplar verip atanabilmenin! heyecanını yaşıyorlar.
Sınava giren öğrenciden farkları kalmamıştır. Heyecanla son bir kez özgeçmişlerini gözden geçiriyorlardır.
O okul, bu üniversite, o lisans üstü eğitim, bir lisan bir insan, iki lisan iki insan lafı az gelmiş olmalı ki, daha fazla yabancı dili sular seller gibi öğrenmiş, doktorası da cabası.
Hedefi bellidir, altyapısı sağlam kere sağlamdır tüm mesleki birikimlerini partisi aracılığıyla ülkenin hizmetine sunmaya hazırdır.
İlim irfan herkes için çok çok önemlidir.
Aday adayı Hz. Ali’nin bana bir harf öğretenin kölesi olurum sözünü de ilim Çin’de de olsa gidin alın diyen Hadis’in gereğini yapmak için kendini hazırlamıştır. Rakiplerden bir veya birkaç adım öne geçebilmek için A4’ sayfalarını afili dosyalara yerleştirmiş bu da benim CV diye gururla partinin seçim kuruluna vermiştir.
Heyecanı zirvededir, dosya desen ağzına kadar bilgi, birikim doludur, kendi fikirlerine de cuk oturan partisinin tüzüğünü de ezberine almıştır!
Başkente gitmeden önce keyifle bir kasaba pidesi yemeği haketmiştir. Hele eski bir gazetenin üzerine pideyi serip, ellerle yerken, göz ucuyla gazetenin haberlerini okumak çok keyifli bir alışkanlıktır.
Pide altına, masa örtüsü yapılan gazetenin haberi!!!
Bir üniversitenin dekan yardımcısı gazeteciye, okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor, ben her zaman cahil halka güvendim. Alt tarafta eski bir Bakanın beyanatı tahsil seviyesi arttıkça bizim oyumuz düşüyor.
Bu ne lan,,,, üniversite, yabancı diller, tuğla kalınlığında CV dosyası, eee partinin tüzüğüne yazılanlar. Yıllarca dirsek çürüt, mürekkep yala....
Bunların hiçbirine gerek yokmuş ki.
Bak şimdi, sen vekil olmak için aday adayısın ya, o senin gibi aday adayı da değildi, bildiğin vekildi, seçilmişti. 600 yıllık imparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi demişti.
Reklam arasının bitmesine katkı vermek için çırpınan birisi daha ortaya çıkmıştı. Onun tarzı biraz farklıydı. Valla benim liste hazır, bizim aile elli kişiyi götürür diye dayılanmıştı. Hızını alamamış olmalı ki, 15 Temmuz da işimiz yarım kaldı diye de çok üzülmüştü.
Neyse, herşeye rağmen partilerden vekil olmak için aday adaylığına başvuranların içerisinden seçilecek olanlar, partilerinin tüzüğüne ülkemizin yasalarına uyarak, kendi becerileriyle vatana millete faydalı işler yapacaklardır.
Daha doğrusu yapmak isteyecekler de yapacaklarının ne kadarına müsaade edilir, onu ben bilemem.
Bağımsız bir devlet olmamızın, tek bayrak altında bir ulus olmamızın üzerinden yüz yıl geçti, dile kolay ikinci asıra başlıyoruz.
Ne politikacılar, bilim insanları, sanatçılar sporcular yetiştirdi bu ülke. Yok reklam arası, yok benim listem hazır gibi zaman zaman ayrık otu misali çatlaklardan, çatlak sesler çıksa da atalarımız bildiği bir şey varmış ki it ürür kervan yürür demişler.
Cephede savaşırken milletine olan güveninden olsa gerek bu savaş nasıl olsa bitecek, elbette biz kazanacağız demişti. Bir taraftan savaşırken bir yandan da savaş sonrası çağdaş bir ülkeyi kurmanın hesaplarını yapıyordu. Bilim Fen ve Sanatın ne kadar kıymetli şeyler olduğunu çok iyi biliyordu. Üzerlerine kurşun yağarken, Devlet Opera ve Balesi’ni nasıl kuracağının planlarını yapıyordu.
Şimdi, nereden nereye geldik tükürürüm ben böyle sanatın içine diyenler var, diye üzülmeyin, ciddiye de almayın.
Maazallah ciddiye alırsanız, meyve suyu, nişasta, tatlandırıcı ve jelatinden yapılan, çocuklarında çok sevdiği jolibon isimli şekerlemeyi, ülkenin çok kıymetli bir yeraltı madeni zannedersiniz ki, o ayrı bir muhabbet.