Kdz. Ereğli Çevre Platformu (KERÇEP) tarafından 5 Haziran Dünya Çevre günü nedeniyle düzenlenen “Yaşanabilir Çevre”paneli Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

5 Haziran 2023 Pazartesi günü saat 14.30’da başlayan paneli Edebiyat öğretmeni Züheyla Aşkın yönetti.  İlk konuşmacısı Prof. Dr Erdoğan Atmış olan panelde, öğretim üyesi Dr. Birgül Ulutaş, Avukat Yakup Okumuşoğlu, öğretmen Şeyda Bozkurt ve Endüstri Mühendisi Önder Öner görüşlerini açıkladı.

WhatsApp Image 2023-06-05 at 14.44.01

İlk konuşmayı Prof. Dr. Erdoğan Atmış yaparak, ormanların azaldığına dikkat çekti. Açıklaması şu şekilde:

“Her orman deyişimizde oradaki canlı ve cansız tüm varlıkların bakın rastgele bir şekilde değil binlerce yıllık denemeden sonra ya bir arada yaşamaya alışmış olan canlılar olduğunu ve ağaçların da ormanların silgisi olduğunu unutmayalım. Orman derken bunu kastedeceğim. Çünkü neden çünkü yani hep onu diyorlar değil mi biz ağaç diktik şu kadar orman doldurduk ağaçlandırma kampanyaları yapıyorlar. Fidan dikiliyor biz ağaç diktik diyorlar. O fidan ağaç değil. O fidanın ağaca dönüşmesi için en az 20-30 yıl geçmesi gerekiyor. Peki ağaç olunca orman olacak mı? Hayır yine orman olmuyor. Orman olması için o ağaçlar gibi yüzlercesinin o toprakta olması gerekiyor ve biraz önceki şekilde gösterdiğim gibi orada bir ekosistemin oluşması gerekiyor. Yani biz her fidan diktiğimizde bir orman kurmuyoruz. Orman kurmamız için orada bir orman ekosistemi kurmuş olmamız gerekiyor bundan bahsediyorum. O zaman dünyada ormanların durumu ne diye merak ediyorsanız dünyadaki ormanlar azalıyor. Kötü bir haber. Dünyadaki ormanlar azalıyor neden azaldığını da söyleyeceğim ama bakın son 30 yılda bir yapılan Dünya Gıda ve Tarım Örgütünün verilerine göre 178 milyon hektar ormanımız azalmıştır. Türkiye yüzölçümünü düşününce ne kadar yapıyor 2,5 katı kadar var değil mi? Yani bütün ülkemizin yüz ölçümünün 2,5 katı kadar ormanımız son 30 yıl içinde dünyada azalmış.

Ormanların azalmasındaki bu artışın nedeni iddia edildiği gibi ağaç dikme kampanyaları mı ağaçlandırmalar mı? Bakalım artışın nedenine son 20 yılda çok büyük ağaçlandırmalar yaptık diyen bir ormancı örgütümüz var. Acaba öyle mi diye baktığımız zaman Orman Genel Müdürlüğünün rakamlarına baktığımız zaman şunu görüyoruz ki son 20 yılda 36 bin 500 hektar yılda ağaçlandırma yapılmış yılda ondan önceki yılda 57 bin hektar yapılmış yani demek ki son 20 yılda değil de daha öncesinde de bu ülkede ağaçlandırma yapılıyormuş. O açıdan Türkiye’de ağaçlandırma sürekli yapılıyormuş. Peki, acaba bu ağaçlandırmalar mı arttırdı son 40 yılda ki bu ağaçlandırmalar. Bakın size bir veri sunacağım bu da Orman Genel Müdürlüğü’nün verisidir 1940’lı yıllardan beri ağaçlandırma yapılır ve bu yapılan ağaçlandırmalarla kazandığımız orman tüm ormanlarımızın sadece ve sadece yüzde 3,2’si. Binlerce hektar ağaçlandırma yapmışız ama sadece yüzde 3,2’si kazanılmış geri kalan yüzde 96,8’i doğal ormanlarmış. Yani bince yıldır bu topraklarda olan ormanlarmış. Bunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu veri benim değil Orman Genel Müdürlüğünün verisi Dünya Gıda ve Tarım Örgütüne sunduğu veri. Ve son 20 yılda ne kadar artmış ormanlarımız o da veri olarak var yüzde 0,7 ağaçladırmayla artan miktar. Demek ki bizim ormanlarımız şaşalı fidan dikme kampanyalarıyla ağaçlandırma bayramlarıyla falan artmıyor. O zaman nasıl artıyor? Bu soruyu sormamız gerekiyor. Bakın bizim bir çalışmamız var 2019’da yapmıştık yine Orman Genel Müdürlüğü’nün resmi rakamlarını incelemiştik ama il düzeyinde incelemiştik 81 il düzeyinde inceledik bunları ve bu 81 il düzeyinde yaptığımız çalışmaya göre gerçekten de Türkiye ormanları 60 ilimizde artıyor. 60 ilimizde orman artışı var 2005-2015 yılları arasında resmi Orman Genel Müdürlüğünün verileri bunlar. 2 ilde değişmiyor ama 19 ilde azalıyor. Buradaki temel sorun ne? Havaya bakınca ne görüyorsunuz?”

WhatsApp Image 2023-06-05 at 15.17.00

İkinci konuşmacı ise Önder Öner, çevre konusunda şu görüşlere yer verdi:

"Yakıt kullanımı almış başını gitmiş ve doğal kaynakları ölçüsüzce vahşi bir madencilikle çıkartıyoruz bunları kullanıyoruz. Bakınız altın üretimi için 1 gram altın üretimi için 5 ton toprak ve kaya çıkartılıyor bunlar siyanürlerden geçirilerek 5 tondan 1 gram altıncık çıkartıyoruz. Yılda 3 bin 500 ton altın dünyada çıkıyor arkadaşlar. 3 bin 500 ton altın demek 3  bin 3 buçuk milyar gram demek. Bunu da 5 tonla çarparsak 15 milyar ton toprağı kayayı alıp ufaltıp yok ediyoruz.  Bu altın tabi ki en fazla çıkartırken yaptığımız olumsuzluk toprağa ya da kayaya onun dışında demiri kromu alüminyumu elması toprağın içerisinde bulunan bu madenleri belli amaçlar için aşırı tüketim etkisiyle çıkartıp maalesef dünyamızın o güzel yüzeyine olumsuz bir şekilde etkiliyoruz. Birleşik Milletler raporlarına göre dünya da var olan 8 milyona yakın hayvan türünün 1 milyona yakını şuanda tehlike altında. Bu dünyaya vermiş olduğumuz olumsuzluklardan dolayı.

Arkadaşlar hava kirliliği Sağlık Bakanlığının ortaya koymuş olduğu verilere göre bronşit astım koah gibi solunum yolu hastalıkları kalp krizi ve kansere neden oluyor. Suyu toprağı ve hayvanları etkilediğinden besin zincirinin kirlenmesine ve zehirlenmesine neden oluyor. Dünya Sağlık Örgütü raporlarına göre dünyada yılda 7 milyon insan hava kirliliğine bağlı hastalıklardan vefat etmektedir. Bakın 2019 yılında yapılmış olan bir grafik vefat olayının yüksek tansiyon ikinci vefat olayının sigara üçüncü vefat olayının da 7 milyon insanın hava kirliliğinden vefat ettiği görülüyor."

avv

SAHTE VİSKİ-RAKI YAKALANDI SAHTE VİSKİ-RAKI YAKALANDI

Avukat Yakup Okumuşoğlu ise çevre konusunda şu görüşlere yer verdi:

“Ben bu gezegeni çok seviyorum. Amerikalılar dünyanın parasını harcıyorlar, teleskoplar gönderiyor, Marsa gitmeye çalışıyor, etrafa gitmeye çalışıyorlar. Temel motivasyonları bir başka yerde canlı yaşıyor mu? Bizim dışımızda başka bir evrende canlı yaşam arıyorlar. Bizim evren dışında başka bir yaşam, canlı var mı diye bakıyorlar. bir canlı yaşam yok ama bu gezegende her türden milyarlarca tür birlikte yaşıyoruz. Su, hava, canlıları, böcek, kuş, balığı var, inanılmaz bir canlılık var. Bunun dışında da başka bir canlı ve mikrop bulamadık, arıyoruz belki bulacağız ama henüz bulunamadı. O kadar kıymetli ki bu gezegen. Hepimizin yaşaması için bu gezegen sistem sağlıyor, bu gezegende yaşıyoruz ve gidebileceğimiz bir yer. Hep birlikte yaşıyoruz ve yaşamak zorundayız. Biz yaşarken bizden sonra yaşayacaklar ondan sonra yaşayacaklar ondan sonra hakkı hukukunu düşünmek, korumak zorundayız.”

WhatsApp Image 2023-06-05 at 16.01.04

Öğretmen Şeyda Bozkurt, “Duygusal bağlantının çevre koruma üzerinde oldukça önemli bir noktada olduğu yapılan tüm araştırmalar tarafından gösterilmektedir. Sizlere ben çocukların gözünden doğa korumayı çevreciliği ve çocukları doğa ile buluşturduğumuz noktada dünyamıza iyi gelen taraflarından bahsetmek isterim. Yapılan bir çok çalışma da erken yaşta çocukları doğa ile buluşturmanın ilerleyen yaşlarda çevre koruma üzerinde oldukça önemli katkıları olduğunu göstermekte. Kim Yöresi kitabında şu söylenir bizler yalnızca tanıdığımız şeyler için kederleniriz biraz önce değerli hocalarımızın da ifade ettiği aslında bilelim ormanları tanıyalım var olan çevre kirliliğinin farkında olalım üzerinde yaşadığımız gezegenin bizlere nasıl büyük bir zenginlik ve canlı yaşamın sunduğunun farkında olalım dediler. Çok da haklılar çünkü ancak tanıdıkça oradaki sorunlarla ilgili kederlenebiliriz. Peki, biz çocukları kederlendirmek mi istiyoruz aslında şuan biz yetişkinlerin yüzyıllar boyunca bu dünyaya verdiği zararı şimdiki o küçük çocukların ya da bu salonu dolduran gençlerin omuzuna mı yüklemek istiyoruz aslında değil. Aslında çevreyi korumayı çevreyle bağ kurmakla eşleştireceğiz.

En son çocuk hakları komitesi 26 Mayıs’ta gerçekleşen programda üçüncü oturumunu iklim krizi olarak gerçekleştirdi ve 26. Genel yorumlarını kabul ettiler ve bu genel yorum sizin de ekranda gördüğünüz üzere “çocukların kirletilmemiş sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevreye erişim hakları var.” Diye konuştu.

WhatsApp Image 2023-06-05 at 16.19.19

Panelde konuşan Öğretim üyesi Dr. Birgül Ulutaş ise şu görüşlere yer verdi:

“Başlayınca bir kere öncelikle insanın doğa ile ilişkisi dönüşmeye başlıyor, ikinci büyük kırılma noktası sanayi devriminde gerçekleşiyor. Sanayi devrimine kadar insanın en önemli üretim aracının toprak olduğunu görüyoruz. Toprakla birlikte insanın doğa ile bütünlük ilişki içerisinde olduğunu görüyoruz ama sanayi devrimi burada bu kopuşun aslına bakarsanız temel başlangıçlarından biri olarak görülebilir. Çok eskiden antik çağdan beri doğayla insanın arasındaki bağı filozoflar nasıl yayımladılar. Sokrates ilk kez karşımıza çıkıyor, Sokrates öncesi filozoflar her şeyi doğa ile açıklarken her şeyi doğa üzerinden vurgularken Sokrates ilk kez doğa yerine insanı merkeze alıyor. İnsanı temel alan felsefeden üretime başlıyor. İlk ahlak filozofu olarak geçer yani doğaya bakmıyor yine aynı şekilde bu fotoğrafını gördüğünüz yukarıya parmağını uzatmış olan ilk filozof Sokrates bu işaretin de tabi mutlaka bir anlamı var. Yine hemen yanında Platon’u görüyoruz aynı işareti yaptığını İşte Platon’un hocası Sokrates’ten aldığı bayrağı devir alarak aslında duyularımızla algıladığımız dünya gelip geçicidir. Esas olan düşünülür dünyadır. Aslında dünyanın çok da önemli olmadığını gelip geçici olduğunu asıl hakikatin mutlak değişmez gerçek hakikatin duyularımızın dışında bir yerde olduğunu işaret ediyor. Buna karşılık işte Atina okulu tablosunda bizim gördüğümüz tablonun en merkezindeki iki filozoftan biri olan Platon eliyle yukarıyı işaret ederken aslında Sokrates’te eliyle yeri işaret ediyor. Hala doğanın duyularımıza algıladığımız dünyanın çok önemli olduğuna işaret ediyor.”

Panele özellikle öğrenciler büyük ilgi göstererek salonu doldurdular.

Editör: Derya Tetik