-Kemal Anadol      

 Dağcı sarp kayaları bin bir güçlükle tırmanarak yükselir ve zirveye çıkmak için tek hamle yeterlidir. Ama son anda ayağı kayar ve kendini kayaya bağlayan ipin ucunda sallanır durur ya! 5 Haziran 1977 seçimi akşamı Genel Başkan Ecevit’ten sıradan üyeye kadar tüm CHP bu dramatik durumun şaşkınlığı, üzüntüsü ve öfkesi içindeydi! CHP örgütü, işçiler, köylüler, emekliler, öğrenciler, öğretmenler, sendikalar büyük bir özveriyle karınca gibi çalışmışlardı ve sandıkların başında etten duvar örmüşlerdi! Ama tek başına iktidar için gerekli milletvekili sayısı 226 bir türlü yakalanamıyordu. İllerden gelen sonuçlar ne yaparsak yapalım 213 vekili geçemiyordu. Elle tutulacak hale gelmiş iktidar kıl payı yitirilmişti!

                                                                                              ***

Olayı daha iyi anlamak için filmi dört yıl geriye sarmak gerekiyor. 12 Mart 1971 muhtırasından sonra İnönü ile Ecevit arasındaki büyük mücadeleye sahne olan CHP’de nihayet sular durulmuştu. CHP Ecevit’in genel başkan olarak girdiği ilk seçimden (15 Ekim 1973) tahminlerin aksine birinci parti olarak çıkmıştı. Kurulan CHP-MSP (Milli Selamet Partisi) Hükümeti, ABD’nin cuntaya koydurduğu afyon ekim yasağını kaldırmış, üzerinden 12 Mart silindiri geçen yurttaşların yaralarını saran 1974 affını çıkarmış; daha da önemlisi 15 Temmuz 1974 günü Kıbrıs Barış Harekâtını gerçekleştirmişti. O günlerde CHP Zonguldak Milletvekili ve Merkez Yönetim Kurulu üyesiydim. Ecevit’in ünü partisini çoktan aşmıştı.  Şehirlerarası otobüslerin arka camlarında onun miğferli resimleri yer alıyordu. Ecevit yıldızı salt kendi ülkesinde değil tüm dünyada ışıldıyordu.

Politikada güç zehirlenmesine o günlerde yakından tanık olmuştum. Rahşan ve Bülent Ecevit CHP tüzel kişiliğinin önüne geçmişlerdi. Seçim afişlerinde Ecevit’in fotoğrafı altı ok zeminin üstünde yer alıyordu!  O tek başına iktidar olmak için yanıp tutuşuyordu. Bunun da tek çaresi Kıbrıs zaferini oya dönüştürmekti. Bu da erken seçimle mümkündü. Mevcut parlamento aritmetiği buna elvermiyordu. Ama Ecevit ve iç kabinesi halkın baskısıyla bunun gerçekleşeceğine inanmışlardı. Tersini düşünenlere tahammülleri yoktu. Parti Meclisi (PM) çoğunluğu ise hükümetin devamından yanaydı. Ecevit tüzük hükümlerin karşın PM’ni toplamadan 18 Eylül 1974 günü Antalya’da yaptığı açıklamayla başbakanlıktan çekilerek ortaklığı bozmuştu.

Sonrası dramatik olmuştu. Kurt politikacı Süleyman Demirel ayağına gelen bu pası değerlendirmekte gecikmemiş, biri birine benzemez beş partiyi bir araya getirerek Milliyetçi Cepheyi (MC) kurmuştu. Ülke karanlığa doğru yol alıyordu. Faşizmin ayak sesleri her gün biraz daha yükseliyordu. “Zam-zulüm-işkence” tam da o günleri yansıtan bir belgiydi.

Halk bu cendereden çıkmak istiyordu. Rüzgâr CHP ve Ecevit yönüne esiyordu. Müthiş bir muhalefet birikimi oluşmuştu. Sosyalist sendikalardan iş çevrelerine uzanan rüzgâr CHP’ne yönelmişti. Yollardan dağa taşa yazılan “Halkçı Ecevit” yazıları görülüyordu: “6 Haziran Ecevit Başbakan”. Ecevit’e yakın çevre ona partinin en az 250 milletvekili çıkaracağını söylüyordu. Güç zehirlenmesi dedim ya! Ecevit bu söylenenlere inanıyor ve daha iktidara gelmeden parti içi temizlik yapıyordu. Mardin ve Siirt illerinde merkez yoklaması kararı alınırken birçok ilde aday adayları veto edilerek önseçime sokulmuyordu. Uğur Mumcu 27 Ekim 1977 tarihli yazısında bu konuya değindikten sonra şöyle diyordu: “CHP Millet Meclisi’nde 214 milletvekiliyle kilitlenip kalmıştır. Eğer bu sandalye sayısı beş altı tane artmış olsaydı bugün CHP tek başına iktidardaydı. CHP’yi belki de ard arda yapılan hatalar hükümetten uzak tuttu ve bugün iç kavgalarıyla uğraşan bir parti görünümüne soktu.”

Bornova Misket Üzümü için üreticiye destek Bornova Misket Üzümü için üreticiye destek

Ancak CHP birinci partiydi. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk hükümeti kurma görevini Ecevit’e vermişti. Süleyman Demirel de güvenoyu alamayacağı şimdiden belli olan bu atamaya karşıydı ve bağırıyordu: “Çankaya hükümeti!” Ecevit ise umutsuz biçimde “Kumar borcu olmayan” Adalet Partili vekillerden ülkenin çıkarı için destek istiyordu. 3 Temmuz 1977 günü TBMM’de yapılan oylamada Ecevit hükümeti güvenoyu alamamıştı. Bir süre sonra Demirel’in Başbakanlığında kurulan İkinci Milliyetçi Cephe (MC) ülkenin başına dert olmuştu. “Zam-zulüm-işkence” belgisi yine alanlarda haykırılıyordu.

Seçim bölgelerinde seçmenler vekillere “Ne olur” diyorlardı. “Öküzümüzü satalım size para verelim. Karşıdan milletvekili satın alın ve bizi kurtarın!” Sanki söz birliği etmişçesine her yerde bu sahne ile karşılaşıyorduk. Muhalefet birikimi güçlüydü. 11 Aralık 1977’de yapılan yerel seçimlerde CHP 67 ilin 42’sini kazanmıştı. Ankara, İstanbul ve İzmir Belediyeleri artık CHP’liydi. Daha da anlamlısı 1950’den bu yana ilk kez Aydın ve Bursa illeri CHP’li olmuştu.

                                                                                      ***

Ecevit’in talimatıyla Genel Sekreter Orhan Eyüboğlu ile yardımcısı Ali Topuz “Hükümeti düşürme planı” hazırlıyorlardı. Bakanlık sözü verilerek çengel atılan AP’li vekiller İstanbul Güneş Motel’de saklanıyorlardı. 31 Aralık 1977 günü Mecliste CHP’nin gensoru önergesi oylanıyordu. Demirel Hükümeti 218 Milletvekili kalınca yılın son günü hükümetin düştüğü ilân ediliyordu. Yeni Ecevit Hükümeti kurulmuştu. AP’den gelen 11 vekilin onu yeni kabinede bakan olmuşlardı. Türkiye 1978 yılında Milliyetçi Cephe olmadan giriyordu. Herkes sevinç içindeydi…

Ama yeni hükümeti zor günler bekliyordu. Yurdu saran terör bir türlü önlenemiyordu. Tam tersine terörü önleyecek Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul ve Ankara Savcısı Doğan Öz gibi önemli kamu görevlileri herkesin gözü önünde teröristlerin kurbanı oluyorlardı. Ekonomi dar boğazdaydı. Dar gelirli kitleler çok zordaydılar. ABD ambargosu devam ediyordu. Akaryakıt ve yemeklik yağ kuyrukları ilçelerde, illerde uzayıp gidiyordu. Ülkenin en önemli ve büyük sermaye kuruluşu TÜSİAD paralı ilânlarla hükümete karşı çıkıyordu. Özetle MC gitmiş ama huzur ve refah gelmemiş, memleket yangın yerine dönmüştü.

CHP’li milletvekilleri zor durumdaydık. Çekilen sıkıntıları ve önlenemeyen terörü halka anlatmak kolay değil daha doğrusu olanaksızdı. Sanırım bugün aramızda olmayan bir milletvekili arkadaşın başına gelenler çok öğretici ve anlamlıydı. Arkadaşımız bir istasyonda aracına benzin doldururken yanına seçmenler gelmişti. “Ne zaman gideceksiniz” diyorlardı. “Hükümetiniz canımıza okuyor” Vekil de canı sıkılarak karşı çıkıyordu. “Öküzümüzü satalım. Milletvekili alın diyen siz değil miydiniz? Yanıt çok anlamlıydı. “Biz halkız, seçmeniz. Politikacılardan her şeyi steriz. Ama siz devlet adamısınız. Her istenene evet demek yerine doğruyu yapmak sizin işiniz!”

14 Ekim 1979 günü yapılan ara seçimlerinde beş ilin tamamını yitiren CHP bunalıma girmiş ve Ecevit istifa etmişti.  Artık bağımsızlar hükümetini kuran Demirel iktidardaydı. Terör yükseliyor, ekonomi tökezliyordu. Türkiye’yi 12 Eylül 1980 darbesine götürecek yolun taşları döşeniyordu. Neoliberalim heyulası görünmüştü artık. Başbakanlık Müsteşarlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı Başkanlığına getirilen Turgut Özal işbaşındaydı. 24 Ocak kararları işçi, köylü, üretici, tüketici özetle dar gelirlileri emekçi sınıfları silindir gibi ezecekti. Ecevit’in söylediği gibi bu uygulama demokratik yollardan olası değildi. Dokuz ay sonra 12 Eylül 1980 darbesi bu kararları hayata geçirmek için yapılacaktı!

               

Kaynak: BÜLTEN