Emekli Tüm Amiral Cem Gürdeniz “Rodos ve İstanköy Türklerinin Kurtuluş Savaşı’na katkıları” başlıklı yazısında Alemdar kahramanlığının ardından Ankara anlaşmasının imzalandığına dikkat çekti.
Oniki Adalar grubu içinde Güney Ege’de yer alan Rodos ve İstanköy 1522’den 1911 yılında yaşanan İtalyan Harbine kadar 4 asır Osmanlı İmparatorluğu egemenliğinde kaldı. İtalyanlar 1912 yılında Onikiada’yı Osmanlılardan alır almaz, hemen adaların yönetiminde değişikliğe gittiler ve adalardaki Türk yönetimini ortadan kaldırdılar. Adalarda yaşayan Türk nüfus, Osmanlı döneminde yönetici, asker, zanaatkâr ve çiftçi olarak görev yaptı. Ancak donanmasız Osmanlı İmparatorluğu özellikle Yunanistan’ın 1830’da bağımsızlığını kazanması sonrası adalardaki Türk nüfusun artmasını sağlayacak tedbirleri -Girit kaybı sonrası Girit Türklerinden bir kısmını Rodos’a sevk etmek dışında- almadı ve Türk nüfus kademeli şekilde azaldı. Yunanistan aksini yaparak adalardaki ortodoks Rumların nüfusunu artırdı. Örneğin İtalyanlar 1911 sonrası 12 adaları aldıktan sonra nüfus sayımı yaptıklarında Rodos adasında 28.344 kişi yaşıyordu. Bu nüfusun 17.246’sı Ortodoks Rum, 6.490’ı Müslüman Türk, 4.290’ı Yahudi, 318’i Katolik’ti. Türk İtalyan Savaşı 18 Ekim 1912’de imzalanan Uşi Anlaşması ile son buldu. Ancak aynı günlerde Balkan Savaşı başladı. Uşi Anlaşmasına göre Oniki adalar grubu Osmanlıya iade edilecekti Ancak Bab-ı Ali bu adaları donanmasızlık nedeniyle Yunanistan’a kaptırmamak için Balkan Savaşı bitene kadar İtalyan işgalinin devam etmesini talep etti. Ancak Balkan Savaşı bitince İtalya adaları geri vermedi. Lozan Anlaşması ile 12 Adalar İtalyanlara bırakıldı. 1947’de imzalanan ve Türkiye’nin taraf olmadığı Paris Anlaşması ile bu adalar grubu Yunanistan’a bırakıldı.
İTALYA’NIN ANTALYA’YI İŞGALİ
İtalyanların Anadolu yarımadasını güney batısından kuşatan 12 Adalar bölgesini Balkan ve Birinci Dünya Savaşları sonrasında işgale devam etmesi savaşın galibi itilaf devletleri arasında yer alarak Anadolu’da etki ve işgal alanları talep etmesini tetikledi. İtalyanlar 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkesi sonrası 12 Adalardan daha ötesine harekete geçtiler ve 28 Mart 1919 tarihinde Antalya’yı işgal ettiler. Kendilerine göre bu işgalin nedenleri vardı. Birinci Dünya Harbi esnasında 1915 Londra anlaşmasıyla Rusya, İngiltere ve Fransa, İtalya’ya Anadolu’dan önemli bir parça verilmesini kabul etmişti. Ancak 1916’da yapılan Sykes Picot Anlaşmasıyla bu söze sadık kalınmamıştı. 1917’de İtalyan, Fransız ve İngilizler Saint Jean de Maurienne Anlaşmasıyla İtalyanlara tekrar paylaşım hakkı tanıdılar. Ancak daha sonra Rusya’nın bu anlaşmada yer almaması nedeniyle İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour’ un tezi ile İtalyan çıkarları göz ardı edildi. Bu boşluğu Yunanistan dolduracaktı. İtalyanlar öfke içindeydi.
PARİS BARIŞ KONFERANSI
3 Şubat 1919 günü Birinci Dünya Savaşını bitiren Paris Barış Konferansı, Yunan Başbakanı Elefterios Venizelos’un dörtlü konseye (ABD Başkanı Woodrow Wilson, İngiltere Başbakanı Lloyd George, Fransa Başbakanı George Clemenceau, İtalya Başbakanı Emanuele Orlando) birkaç saat süren ve Yunan tezlerini savunan sunumu ile başladı. İstediği Adriyatik’ten neredeyse Batı Anadolu’nun tamamını kapsayan büyük bir coğrafi alanın Yunanistan’a bırakılmasıydı. Sonunda herkes sunumdan çok etkilenmişti. Konferansta en büyük rakibi İtalyan heyeti idi. Gerek Arnavutluk gerekse Anadolu’nun paylaşımında büyük rekabet içindeydiler. İzmir hem Yunanlılara hem İtalyanlara teklif edilmişti. Yunanlıların aynı bugün olduğu gibi ulusal güçlerinin çok ötesinde hayalleri vardı. İtalya ile ekonomik ve ulusal güç perspektifinde aynı teraziye bile giremeyecek Yunanistan, şark kurnazlığı içindeydi. Fransa ile İtalya; İngiltere ile ABD arasındaki jeopolitik rekabeti kullanarak büyük bir fırsatı yakalamaya çalışıyordu. Ön alarak İtalyanlardan önce Anadolu’ya çıkmak istiyorlardı. Ancak hesap tutmadı. İtalyanlar, Barış Konferansı devam ederken 1911 yılından beri işgalleri altında tuttukları Rodos Adasının imkanlarını da kullanarak 28 Mart 1919 günü Antalya’yı işgal etti ve kuzeye doğru ilerlemeye başladı. Bu işgalde Rodos Adasındaki üs ve lojistik tesisleri önemli rol oynamıştı.
İTALYAN İŞGALİ EMPERYALİSTLERİ KIZDIRIYOR
1919 Mayıs başında ABD ve Fransa Başkanlarıyla yapılan bir toplantıda İngiliz Başbakanı ve Helenistik kültür hayranı Lloyd George İtalyanların oldu bittisine karşı İzmir için bir karar verilmesi konusunda ABD ve Fransa’ya baskıda bulunmuştu. İtalyanların Antalya’ya çıkmasına ve güneydeki işgallerini delilik olarak görüyordu. Aralarında şu konuşmalar geçmişti. Lloyd George: ‘’Eğer bir şey yapmazsak elde ettikleri İtalyanların yanına kar kalacak ve küçük Asya’dan büyük bir parçayı koparacaklar. Bu arada Türkler Yunanları katledebilir ve hiçbir şey yapamayız.’’ Başkan Wilson cevaben: ‘’Bu gelişmeler içerisinde neden Yunanlılara şu an İzmir’e çıkmalarını söylemiyoruz? Bir itirazınız var mı? diye sorunca Lloyd George: ‘’Hayır, itirazım yok’’. Fransız Başbakanı Clemenceau da ‘’itirazım yok, ancak bu konuda İtalyanları bilgilendirmemiz gerekir’’ dedi. Daha sonra İtalyanlar, ‘’neden müttefikler bu görevi yapmıyor?’’ dediklerinde aldıkları cevap, ‘’askerlerimizi Yunanlı bir general komutasına vermeyiz’’ idi.
YUNANİSTAN VE SONUN BAŞLANGICI
6 Mayıs 1919 günü Lloyd George, Yunan Başbakanı Venizelos’a şunu sorar: ‘’Birlikleriniz hazır mı?’’ Venizelos: ‘’Evet, hazır. Ne amaçla?’’ Lloyd George: ‘’ABD Başkanı Wilson, Fransız Başbakanı Clemenceau ve ben İzmir’i işgal etmeniz gerektiğine karar verdik.’’ Venizelos: ‘’Hazırız.’’ işte sonun başlangıcı bu şekilde olmuştu. Böylece İtalyanların Anadolu’yu işgal etmeleri Yunan işgalini tetiklemişti. Bu işgal de 1911 yılından itibaren 8 yıldır savaşan Türkleri yeniden savaşmaya yönlendirdi. Türk her şeye katlanır, ancak Yunanın kendi memleketinde yeni efendisi olmasına asla katlanamazdı. Savaş sırasında İngiliz Bahriye Bakanı olan Winston Churchill, İzmir’in işgal kararının ne denli yanlış olduğunu daha sonra yazdığı ‘’World in Crisis’’ isimli kitabında şu şekilde anlatıyordu: “Subaylarımız, ikişer, üçer Küçük Asya’nın her tarafında, Ateşkes çerçevesinde, ordularla, cephane ve silah teslimini gözetiyorlardı…Teslim olmuş Türklerden büyük miktarda tüfek, makinalı tüfek, top, mermi kolaylıkla toplanıyordu. Türkiye yenilgiyi kabul etmiş ve bunu da hak etiğini düşünüyordu: ‘Cezalandırılacaksak, bunu dostumuz İngiltere yapsın’…Fakat bu noktadan sonra, Türk milleti anladı ki ne Britanya ne de General Allenby’e değil yüzlerce yıldır nefret edip küçümsedikleri, her zaman dövdükleri Yunanistan’a itaat etmek zorundalar. Tamamen kontrolden çıktılar… Toplanan bu büyük miktarda silah ve cephane bir hafta içinde tekrar İngilizlerden Türklerin kontrolüne geçti. Mustafa Kemal, ‘’Kaderin Adamı’’, İstanbul’daki Türk hükümetine isyan etmiş bir asi olarak, savaşçı bir prensin tüm niteliklerine sahip olduğu gibi, artık iktidara da sahiptir…Yunanlıların Türkleri fethetmesi hiçbir Türkün kabul edebileceği bir kader yazgısı olamazdı… Hayallerle uyutulsa, cinayetlerle lekelense, kötü yönetimle çürüse, uzun yıkıcı savaşlarla, yenilgilerle sarsılsa ve İmparatorluğu parçalansa da Türk hala yaşıyordu.”
KONT SFORZA VE İTALYANLARIN DOLAYLI ETKİSİ
İtalyanlar dolaylı şekilde Türklerin Yunan ile savaşmasını tetikledi. Bu durum aynı zamanda İtalyanlar ile Yunanistan ve diğer itilaf devletlerinin arasının açılmasını ve İtalyanların Mustafa Kemal ile yakınlaşmasında rol oynadı. Diğer yandan Mondros sonrası galip devletler arasında İstanbul’da yaşayan en kalabalık nüfusa sahip İtalyanlar İstanbul işgalinde öncü rol aldılar. İtalyanların Hükümet temsilcisi Kont Sforza idi. Düşüncelerini şöyle özetlemişti: “Türklere, sömürgeci olarak değil, bir dost olarak geldiğimi göstermeyi arzu ediyorum”. Şöyle devam ediyordu: ‘’İtalya, Türkiye’nin bütününe endüstrisi için bir pazar olarak bakmalıdır. Bu yüzden bir çatışmaya karşı çıkmalıdır. Bunun için de Türkiye ile, her iki taraf için de tatminkâr sayılacak bir barış yapmayı kabul ve arzu etmenin gerekli olduğuna ve Türklerin hoşnutluğunu kazanmanın bizim için elde edilmesi mümkün olan tüm menfaatlerin en güveniliri olacağına inanıyorum.” İtalya’nın Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve destekçisi İngiltere’nin jeopolitik etki yaratmasına karşı çıkan İtalya’nın uluslararası platformlarda “Bağımsız ve yaşayabilir bir Türkiye’nin gerekliliğini” savunması, 1920 sonrası TBMM Hükümeti ve Mustafa Kemal tarafından çok iyi değerlendirildi. Bu arada daha sonra Dışişleri Bakanı olan Kont Sforza’nın Mustafa Kemal’in evinin mütareke döneminde İngilizler tarafından aranmasının önlediğini ve İstanbul’da 17 Aralık 1918’de kendisi ile gizli bir görüşme yaptığını da ekleyelim. Meclisin açılmasından sonra Ankara’nın ilk temsilcini Roma’ya göndermesi ve temsilci olarak Mütareke döneminde İtalyanlarla iyi ilişkileri olan Cami Bey’in seçilmesi tesadüf değildir.
İTALYAN İŞGALLERİ DEVAM EDİYOR, DİRENİŞ GÖSTERİLMİYOR
Bu gelişmelere rağmen 1919 içinde İtalyanlar Antalya, Konya, Fethiye, Selçuk, Kuşadası Bodrum, Marmaris, Akşehir, Milas, Musalı, Efes, Eskihisar, Yatağan, Çine ve Burdur’u işgal ettiler. 23 Temmuz 1919’da Muğla İtalyanların egemenliğine girdi. Ancak bu işgaller Yunan işgallerinden farklıydı. İtalyanlar Türklerin dostluğunu kazanmak suretiyle bölgenin sömürgeleştirilmesini hedeflemişti. Hastane, sağlık ocağı ve dispanser gibi sağlık kurumları ile İtalyanca eğitim yapan okul, kurs gibi çeşitli eğitim hizmetlerini halka sunmuşlardı. Kısacası halka kötü değil aksine iyi davranıp onları kazanmaya odaklanmışlardı. Sforza ve İtalyan Hükümetinin uygulamaları sonucunda işgal bölgelerinde halk ve yerel yetkililer İtalyanlara karşı bir direniş göstermediler. Halk İtalyan işgallerine karşı direnmek bir yana, Yunan İşgal tehlikesine karşı İtalya’yı bir kurtarıcı olarak gördü. Örneğin İzmir, 15 Mayıs 1919’da işgal edildiğinde Yunan gelmeden İzmir Hapishanesinde tutuklu bulunan milli mücadeleye katılan sivil ve askerleri hapishane komutanı İtalyan subay serbest bırakmış ve bu durum İngilizleri çok kızdırmıştı. Neticede İtalyanlar işgallerini 1921 yılına kadar sürdürdüler.
1. İNÖNÜ ZAFERİ: DÖNÜM NOKTASI
Milli Ordunun Yunan karşısında 11 Ocak 1921’deki Birinci İnönü Zaferi Kurtuluş Savaşında bir dönüm noktası oldu. Diğer yandan İtalyanların aksine Türklerle silahlı çatışmayı göze alan ve bu alanda ucuz kan olarak Ermenileri de kullanan Fransa’nın doğu ve güneydoğuda üst üste Kuvay-ı Milliye karşısında yenilmesi ile 27 Ocak 1921 tarihinde Karadeniz’de yaşanan Alemdar romörkörü olayı akabinde çok küçük düşmeleri sonrası önce 17 Şubat 1921’de Alemdar Anlaşması imzalandı. Daha sonra da Anadolu’dan tamamen geri çekilmelerini sağlamak üzere 20 Ekim 1921 tarihinde Ankara Anlaşması imzalandı. İtalyanlar da Kont Sforza ile varılan anlaşma sonrası Mart 1921’den itibaren Anadolu’dan çekilmeye başladılar. 5 Temmuz 1921’de Antalya’dan tamamen çekilmişlerdi. 1921 yılı biterken Anadolu’da İtalyan askeri kalmamıştı.
İTALYA’NIN ANKARA HÜKÜMETİNE SİLAH SATIŞI
İtalyan geri çekilmesi sonrası Roma, milli mücadele döneminde Yunanistan ve İngiliz işgaline karşı Kuvay-I Milliye’nin faaliyetlerinde Mustafa Kemal ile yakınlaşmaya yöneldi. Mustafa Kemal, İtalyanların Yunan ile çarpışan Türklere gizlice silah satmayı kabul edeceklerini öğrenmişti. 11 Aralık 1919’da Roma’da diplomat ve yazar Galip Kemali (Söylemezoğlu) Bey’i ziyaret eden İtalyan General Marti ona “ordunun terhisi münasebetiyle elde kalan silahların uygun bir fiyatla elden çıkarılabileceğini” söylemişti. Bu satış ve faaliyetler üç ayrı yoldan sağlanacaktı. Birincisi Anadolu’da bulunan İtalyan silahlarının satın alınmasıydı. İkincisi İtalyan Bankaları kullanılarak, yurt dışından (Japonya, Rusya, Çekoslovakya), satın alınan silahların İtalyan limanlarından Mersin, Antalya ya da Karadeniz limanlarına getirilmesiydi. Üçüncü yol ise Rodos üzerinden işleyecek lojistik hat idi. Zira Rodos’ta liman, geniş cephanelikler ve silah depolama olanakları vardı. Her şeyden öte Rodos, Marmaris arası 24 mildi. Bu mesafe takalar ve küçük tonajlı tekneler ile kolayca aşılabilirdi. Ödemişli Tıp Doktoru Mustafa Şevket (Bengisu), Mustafa Kemal’in Şam’daki teğmenlik döneminden itibaren yakın dostu ve Libya’da İtalyan Savaşında silah arkadaşı idi. Bengisu İtalyanca biliyordu. Mustafa Kemal tarafından 1920 yılında Rodos’a gönderilerek adada bulunan Menfaat-ı Milliye Örgütü üzerinden İtalyanlardan satın alınan silahların Anadolu’ya silah sevkiyatını yönetmekle görevlendirildi. Bu örgüt sadece silah lojistiğine katkı sağlamadı. Aynı zamanda Kuvay-ı Milliyenin Anadolu Ajansı üzerinden dış dünyaya gerçek bilgileri aktarmasında İtalyanların kontrolündeki Rodos- Marmaris telgraf hattının kullanılması da sağladı. Harp alanlarında yaşanan gelişmeler böylece İtalyanların da dolaylı yardımı ile Avrupa ajanslarına kısa sürede intikal ettirilmişti.
RODOS VE LOJİSTİK NAKLİYAT
İtalyan işgali başlarında yani 1919 yılı Mart’ında Rodos adasından hareket eden nakliye gemilerinde bulunan pirinç, kahve, şeker ve manifatura gibi eşyalar Anadolu’daki İtalyan askerinin ihtiyacını karşılamayı hedefliyordu. Ancak 1921 baharında işgal sona erdikten sonra bu kez Rodos, adadaki Türklerin katkısı ile Anadolu’ya lojistik destek sağlamaya başlamıştı. Milli mücadeleye katkı sağlayacak pek çok tüketim maddesi Anadolu’ya intikal ettiriliyordu. Gerek silah gerekse diğer ikmal maddelerinin Anadolu’ya intikal ettirilmesinde 1919 yılında kurulan “Rodos ve İstanköy Mudafa-i Hukuk-ı İslami’ye Cemiyeti”nin önemli rol olmuştu. Bu dernek Menfaat-i Milliye derneği gibi diğer örgütler ile sadece silah ve lojistik destek yardımlarını organize etmemiş aynı zamanda nakit para yardımı toplayarak Anadolu’ya maddi destek de sağlamıştır. İtalya ile Ankara arasında gizli temas ve muhabere İzmir İtalyan Komisyonu Genel Sekreteri Luigi Villari ile sağlanıyordu. Bu kapsamda Mustafa Kemal, Rodos’ta bulunan İtalyan temsilcisine gizli bir anlaşma önerisi göndermişti:” İtalyanların silah ve giysi temini yapmaları karşılığında Türkler, kendilerine gelecekte ekonomik ve ticari ayrıcalıklar sağlayacaklardır’’. Rodos, böylece Antalya dışında Milli Mücadele güçleriyle İtalyanlar arasında iletişim ve diplomatik sürecin yönetildiği; silah ve malzeme transferlerine sahne oldu. Bu arada İtalyan silah tedarikleri büyük gizlilik içinde yürütüldü. Yunanistan durumun farkındaydı ancak her defasında basında çıkan haberler yalanlanıyor ve tekzip ediliyordu. Bu durumdan dolayı İtalyan ticaret gemileri Yunan savaş gemileri tarafından sürekli aranıyor ve bazen el konuyordu.
RODOS TÜRKLERİNİN KAHRAMANLARI
Adanın kahraman Türkleri Yunan baskısına, ablukaya ve denizde aramalara rağmen değişik koşullarda yılmadan İtalya’dan adaya gelen cephaneyi gizlice Anadolu’ya kaçırmaya devam ettiler. Türkiye’nin Ziraat camiasının seçkin akademisyenlerinden ve Rodos Türklüğünün mümtaz savunucularından Rodos Türkü, Profesör Mustafa Kaymakçı, Doç. Dr. Cihan Özgün ile yazdığı ‘’Rodos ve İstanköy Türkleri: Türk Kurtuluş Savaşına Katkıları (Eğitim Yayınevi 2020)’’ isimli kitabında yelkenli gemilerle Rodos ile Anadolu kıyıları arasında deniz ticareti yapan ve gemici olan Rodos Türkü dedesi Ahmet Pamuk’un hatıralarını aktarırken şunları kaydediyor: ‘’Ahmet Pamuk, 1882 doğumludur. Yelkenli gemilerde bulundurulan filikalarla gece karanlığında Rodos’tan yükledikleri silahları Fethiye, Köyceğiz, Dalyan ya da Datça kıyılarına getirdiklerini ve silahları Kuvay-ı Milliyeci örgütlere teslim ettiğini anlatmaktadır. Pamuk, ‘Filikalar kürek, yelken ya da motorla hareket ederdi. Gece karanlığında aldığımız silahları gizlice kaçırmak zorunda olduğumuz için motorları çalıştırmaz ve uygun rüzgâr beklerdik. Kimi durumlarda da kürek çekmek zorunda kalırdık” der.’’ Diğer kahraman adalı Türkler arasında bulunan Rodos eşrafından Süleyman Ağa’nın da Menfaat-i Milliye gizli örgütü üzerinden İtalyanlardan temin edilen silahların Anadolu sahillerine tekneleri ile gönderdiği bilinmektedir. Bu kapsamda Şükrü Saraçoğlu ve Enver Seyidzade de Rodos’tan Anadolu’ya silah sevkiyatına katkı sağlayanlar arasındadır.
DENİZ VE ANADOLU DAYANIŞMASI
Deniz ve Anadolu Dayanışması İtalyanların 1921 yazı sonrası Fethiye limanını terk etmeleri de Kuvay-ı Milliye bahriyesine büyük destek sağladı. Ankara kısa sürede burada bir deniz müstahkem mevki kurarak Rodos ile yürütülen faaliyetlere destek sağladı. Ayrıca Sakarya Zaferi sonrası dönemde 1922 Ocak ayında kurulan Eğirdir Gölü Bahriye Müfrezesi de emrindeki bir romorkör ile Rodos’tan intikal eden silahların Büyük Taarruz ’un yaşanacağı batı cephesine en kısa sürede eriştirilmesinde rol oynamıştır. O nedenle Eğridir, Fethiye, Antalya, Marmaris’teki milli direniş örgütleri ile Rodos kurdukları gizli örgütler Kuvay-ı Milliye’ye her yönü ile büyük katkılar sağladılar. Şüphe yok ki Kurtuluş Savaşının kazanılmasında şüphesiz en büyük unsur, Rusya’nın Karadeniz limanlarından Karadeniz’deki limanlarımıza aktarılan kabaca 300 bin tonluk askeri yardım malzemesi ve cephane desteğidir. Karadeniz’de bulunan, 28 gemi ve düşük tonajlı taka ve balıkçı tekneleri ile kıyıya, oradan da kadınlarımızın kumanda ettiği kağnı donanması ile batı cephesine taşınan cephane ve silah sayesinde Atatürk, “gözüm Sakarya’da, kulağım İnebolu’da” diyebilmişti. Rodos ve İstanköy Türkleri de İtalya’dan temin edilen savaş lojistiğine, Yunan savaş gemilerinin ve uçaklarının keşif gözetleme ve karakol baskılarına rağmen büyük katkı sağlamış ve söz konusu cephane ve silahlar büyük zaiyatlara uğramadan batı cephesine erişebilmiştir. O nedenle onlar da Rodos ve İstanköy Mudafa-i Hukuk-ı İslami’ye Cemiyeti” ve ‘’Menfaat-i Milliye’’ örgütleri ile Kuvay-ı Milliye donanmasının Akdeniz’deki ayrılmaz parçası olarak tarihteki onurlu yerlerini almıştır.
RODOS VE İSTANKÖY TÜRKLERİ AYRILMAZ PARÇALARIMIZDIR
Genelde Yunanistan’daki Türk varlığının batı Trakya ile sınırlı olduğu düşüncesi yaygındır. Bununla birlikte bugün Rodos ve İstanköy ağırlıklı olmak üzere 12 Adalar’da yaşayan ve sayıları 5000 civarında olan bir Türk nüfus da bulunmaktadır. Fanatik Yunan Hükümetleri bugüne kadar Türk soydaşlarımızı Müslüman azınlık statüsünde göstermektedir. Bu durum Gümülcine’deki Türklere Türk değil İslam dinin seçmiş Yunanistan vatandaşı demelerine benzetilebilir. Rodos ve İstanköy Türklüğü, Yunan baskısına, ayrımcılık ve ötekileştirme gayretlerine rağmen gerek adet ve ananeleri gerekse kültürel miraslarını koruma kararlığı paralelinde Türkiye’ye çok yakın olmakla birlikte son zamanlara değin oldukça Türkiye tarafından unutulmuş bir görüntü vermekteydi. Onları unutmadık. Asla unutmayız. Onlara hatırlatalım. Kurtuluş Savaşında çok kısıtlı olanakları ile Mustafa Kemal Atatürk ‘ün yanında duran Rodos ve İstanköy Türkleri Anadolu’nun, Mavi Vatanın ve hepimizin göz bebeğidir. Ve unutmadan, tarihin yaratıcılığı insan aklının üzerindedir.