Bir sohbet masasına oturmak için, bir şeyi kutlamak veya bazı şeyleri yad etmek için, hele ki içki masasında muhabbet etmek için önemli nedenler olmalıdır.

Yoksa da anında bulunup ortaya konulmalıdır ki sebep sonuç bağlamında eksik bir şey kalmasın.

İşi bilenlerin, işin uzmanlarının söylediğine göre toplantı, tören, açılış, söyleşi, imza günü veya etkinlik gibi adına ne demek uygun düşerse düşsün oldukça başarılı keyifli geçmişti.

Büyük ilgi görmüştü. Memnun mutlu olanların sayısı kutlamayı gerektiren sayıyı fersah fersah aştığına göre ve ayrıca mevsimsel olarakta rakıya balığın eşlik edeceği dönemin içinde de bulunulduğuna göre ne yapılması gerektiği konusunda öyle çok fazla da bir seçenek kalmamıştı.

Ayrıca yarım asrı bulan gecikmiş anıların hiç deşilmemiş olması vakit geçirilmeden bu masa başı toplantısının yapılmasını şart koşuyordu.

Bu tip masa başı buluşmaları genelde çok özel çok güzel sohbetlerle başlar muhabbetlerle devam eder.

Anılar tazelenir, yeni anılara yelken açılır.

Sohbetlerin giriş gelişme aşamaları önemli olmasına çok önemlidir de

Masadaki sıvı tüketiminin artmasıyla birlikte hele hele “haydi kardeşim” diye kutlamaların sıklaşması da güzeldir de

Muhabbetin giriş ve gelişmeleri bölümleri geçilip sonuç aşamasına yaklaşıldıktan sonra masadan “yarın için bir karar alınarak” kalkılması işin en can alıcı en kritik kısmıdır.

İşin o noktaya gelmemesi için çok özen gösteriliyor gibi yapılsa da masadan kalkarken istemem yan cebime koy gerçeği hep galip ayrılır.

İşte o akşamda rutinin hiç dışına çıkılmadı. Gündem ve sohbette şaşırtıcı hiçbir şey olmadı. Ta ki masadan kalkma vakti gelene kadar. Kimin aklına geldiyse, nereden nasıl ortaya atıldıysa yarın gidelim mi? sorusu beklendiği gibi cevap buldu. Sanki böyle bir teklif zaten bekleniyormuş misali saat için karar verildi masadan kalktık.

Masada verilen sözlere akitlere sadık kalındığına, dosta düşmana, onca gence örnek ve de ibret olunması sorumluluğu ile dakika sektirmeksizin randevu yerinde buluşup, yola çıktık. Böylece masanın gerektirdiği tüm vecibeleri tas tamam yerine getirdik vicdanen de rahatladık.

Yola çıktıktan kısa bir süre sonra ilk durağımız, yıkılarak yok edilerek unutulması için kalemi kırılan, öncelerdeki adı Kemer Köyü olan sonralarda nedense Kırmacı Köyü olarak değiştirilen yerdeki Kara Treni raylı sistem ve onunla birlikte geçmişteki birçok medeni yaşamı hatırlatacak olan son binanın yanı oldu. Ona bir selam vermek gerekiyordu.

Bir borç kabul etmiştik. Üzerimizde kalmasın istedik.

Yıkılarak yok edilerek unutulmasına katkı veren bilcümle herkese, sorumluluğumuz gereği bütün hayır dualarını! okuyup! üfleyerek! ödedik.

Devam ettik, bazı yalı köylerinin içinden bazılarından da pas geçtik.

Arkadaş Anavatana geldik dedi.

Kendi adına haklıydı, en azından benim içinde yavru vatan sayılırdı.

Arabadan indik tam bir sarı soğuk hava vardı. Sonbaharın son günleri tüm samimiyetiyle bize hoş geldiniz der gibiydi. Ya da bana öyle gelmişti. Ama ne kirli pis sanayi dumanı, ne bir hava kirliliği nede gürültü veya ses kirliliği vardı.

Pazar günü olmasından sebep okullar, işyerleri tatil, o nedenle müdüriyet binasında da kimse yok diye düşündüm.

Tepede yol ağzındaki büstün önünde durduğumuz için gelenler geçenler bize ya selam veriyor ya da arabalarından inip az da olsa bizimle sohbet ediyorlardı. Hoş geldiniz, nasılsınız faslı bitti, bitmesine de.

Büst veya heykel yerinde duruyordu da o bildiğimiz tak ’ın yeri değişmiş biraz aşağı tarafa, park tarafına doğru kaydırılmıştı. Benim dikkatimi çekmesi çok vakit almadı, heykel yerli yerindeydi de çevresi biraz daraltılmış bulunduğu alan küçültülmüştü.

Neden daraltılmış olabilir ki, halbuki alan oldukça müsait diye küçük bir tartışmaya başlamıştık ki, uzaktan bizi gören birisi tartışmanın büyümesini de istememiş olmalı ki hemen yanımıza geldi.

Biraz da utangaç bir tavırla uzaktan gördüm de tartışmanız büyümesin diye sizi aydınlatmak istedim dedi. Siz tatil günü geldiğiniz için farkına varamazsınız, burada çok tartışmalar oldu kamuoyu yoklaması da yapıldı, karar büst ’ün çevresinin daraltılmasından yana çıktı, gerçi trafik ışıklarıda gündeme geldi ama lambaya ne gerek var herkes birbirine saygılıdır ışıkta beklemekte ne oluyor denilince fazla ısrar edilmedi.

Çünkü okullar işyerleri dağıldığında trafik burada kilitleniyordu, böyle olunca iyi oldu dedi.

Yaşayan bilir anlayışıyla söylenenleri başımızla onayladık.

Aynı sebepten tak’ı da biraz geriye aldılar deyince, bizde aşağıya tak ’ın yanına doğru yürüdük. Arkadaş elindeki makinayla koca tak dururken nedense yalnızca bir ayağının oturduğu yeri çekti.

Ya arkadaş burda bir gariplik yok mu? deyince. İçimden birader biz buraya gezmeye mi geldik, yoksa yolu sokağı kontrole mı geldik diyecektim ki. Hakikaten demir tak ‘ın bir ayağını yolun ortasına gelecek kadar uzatıldığını tak ‘ın bir ayağının yolun içinde kaldığını gördüm.

Şimdiye kadar üzücü bir olay yaşanıp yaşanmadığını bilmiyorum ama bu hata affedilecek bir şey değildi. Neden bunu diğer tarafa doğru kaydırıp burasını açık bırakmamışlar diyecektim ki, Sevim öğretmenle Sevil öğretmenlerin buna karşı çıkmış olabilecekleri düşündüm vazgeçtim, çünkü onların da gideli çok olmuştu.

Yüksek sesle bunu kim yapmış olabilir, yolun neredeyse yarısı tak ‘ın ayağı tarafından işgal edilmiş, maazallah diye söylendim.

Bu basit bir hata değil ki diye desteğin gelmesi çok gecikmedi.

Geçmişe olan sorumluluktan olmalı Şurada misafirhane var gidip orada sakin sakin değerlendirelim fikri genel kabul görünce oraya doğru çıktık.

Okulun üst tarafında büyük büyük ağaçların içerisine 25- 30 odalı olduğunu tahmin ettiğim çok güzel bir misafirhane yapmışlar. Dışarıdan bakınca çok güzel gözüküyor tam da bulunduğu yere uygun düşmüş.

Burada konaklayanların ifadesine göre, odalar bol yıldızlı otellerin odalarındaki konfora sahipmiş. Zaman zaman da oldukça fazla kişi gelip konaklıyormuş. Tabi gelenlerin çoğunluğunun müessese mensupları olduklarını söylemeye gerek yok, zaten onlar mal sahibi sayılırlar.

Kapının önünde üç dört araba görünce konaklayanların olduğunu düşündüm. İçerisi sıcacıktı belli ki kaloriferler iyi yanıyordu. Bizi görünce yayıldığı sandalyesinden doğrulup da elindeki telefonundan başını kaldıran kişinin buranın güvenlik görevlisi olduğunu, burada kendisinden başka kimsenin olmadığını öğrendik.

Şu meseleyi açık havada konuşalım dedik, yapraklarla döşeli bahçedeki en güzel masaya geçtik.

Evet bu tak ‘ın böyle yerleştirilmesinin sebebi ve müsebbibi kim veya kimler olabilirdi?

Öyle ya, okulların taa aşağıdaki yerlerindeki zamanlardan buyana bu coğrafyada ne mimarlar ne inşaat makine mühendisleri ne öğretmenler teknikerler ustalar yetişmişti.

O zamandan buyana bütün öğretmenler gözden geçirildi.

İlk okuldan başlayarak tarandı Şahver, Emine, Yusuf, Sabri ve diğer hocalardan bu anlayışta birinin mezun olması mümkün değildi. Hele orta okuldan hele hele Tevfik Hocanın gözünden böyle bir talebenin kaçması olacak şey değildi.

Şeytanın da avukatlığı üstlenerek, acaba bu hocaların gözünden kaçarak okulu bitiren bir öğrenci olmuşta, bu kaçak öğrenci öyle veya böyle bir gece okuluna kapağı atmış, paraya da kuvvet mezun olmuş, sonra da bu tak ‘ın yapılmasına katkı vermiş olabilir miydi?

Arşivlere girildi, bazı kişiler üzerinde şüpheler oluştu, ceplerdeki telefonlardan bolca bilgi alışverişinde bulunuldu, bir sonuca ulaşılamadı.

Bölgedeki yaşamın karartılmasını isteyenler tek tek masaya yatırıldı. Öyle ya, buraya bir kötülük yapılmak isteniyorsa bir numaralı şüphelinin bunların arasından çıkması gerekirdi.

Arkadaş şiddetle karşı çıktı örnekler vermeye başladı. “Bak bak” dedi. Müdüriyet binasını gösteriyordu. “Görüyor musunuz yakın zamana kadar orada aileler yaşıyordu, şimdi bom boş çünkü bölgenin her yerinde heyelan var bina kaymaya başladı aileler terk etti, aynı şey sinemanın karşısındaki sıra evlerde de yaşanıyor. Bölgeye kötülük yapanlar yapacağı kadar yaptı isteseler de daha fazla yapamazlar. Zaten bölge artık kendi kendini yok etmeye başladı” dedi.

Buradan da ucube tak ‘ın sorumlusu çıkmayacaktı.

Ya neden gülüyorsun söyle de bizde gülelim dedik.

Yalnızca heyelan değil ki, burayı bitirmeye karar verenler de öyle bir iki kişi değil  dedi

 Aşağı Kandilli ’de lokalin önündeki büyük çınarları bilirsiniz, onları bile kestiler, falanca köyde biçip cami yapımında kullanacaklarmış yakalandılar. Yani hırsızlık malıyla hayırlı bir iş yapmaya kalkmışlar olur mu böyle şey demesine izin vermedik.

Aman ha yeni bir tartışma açma, zaten önümüzdeki meseleyi çözemedik, kapat o konuyu kapat dedik.

İçimiz daralmıştı biraz dolaşalım dedik. Misafirhaneye ilk kez geliyordum. Dışarıdan bakınca oldukça güzel gelmişti, içeriye girip biraz içini gezmek istedim. Güvenlikçi veya görevli aynı pozisyonda aynı yerinde oturuyordu ya da yarı yatıyordu da denilebilir. Beni görünce yine doğruldu oturdu.

Ne var ne yok nasıl gidiyor diye bildik sohbete başlama girizgahını yaptım.

Karşıdan bana baktığında” bunun buralarla hiç alakası olmamış, herhalde ilk kez buralara geliyor” düşüncesini uyandırmış olmalıyım ki, Sen buraları eskiden görecektin diyerek muhabbetin çıtasını en üste yerleştirdi.

Bitti buralar bitti, nerde eski günler o zamanlar on bin kişi çalışırdı, şimdi bin kişiyi bulamazsın diye devam etti. Kömür bitti kömür, madenler bitti dedi.

Kaç senedir çalışıyorsun dediğimde, ooo çok oldu yirmi seneyi buldu! dedi.

Çok zaman olmuş! dedim, öyle öyle dedi. Gözüm masanın üstündeki gazetenin bir köşesindeki habere gözüm takıldı, o da okumuştu. Haber bölgedeki bir kişinin evinin bahçesinde açtığı ocaktan kaçak kömür çıkartırken yakalandığını yazıyordu.

Bak dedim belli ki sende okumuşsun, henüz bitmemiş bazılarına verdikçe veriyor.

Güldü.

Bölgede yeni veya eski herkesin kendine göre bir hikayesi vardı.

Tekrar dışarıya çıktım ben kendimce işi çözmüştüm. Arkadaşlara da bir rahatlık gelmişti, aynı şeyi düşündüğümüz çok belli oluyordu, temiz hava çok iyi gelmişti.

Artık gidelim mi dedim. Hadi bakalım dediler geçmişten, anılardan müsaade isteyelim.

Konuya tekrar dönmedik ama o ucube tak ‘ın yanından dikkatlice geçerken ister istemez mırıldanıverdim ah Deli Çetin ah toprağın bol olsun.

Arkadaşlarda başlarını sallayıp gülümsediler, onlara göre de sorumlu bulunmuştu, her şey çok netti, gerçek tüm açıklığıyla  ortaya çıkmıştı.

             Nuri Öztürk /Sapanca

Editör: Haber Merkezi