“Sonuç yenilgidir. “Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz!” özdeyişi konuyu aydınlatıyor. Sayın Kılıçdaroğlu’nun yapacağı tek şey genel başkanlıktan ayrılarak bir daha aday olmayacağını açıklamaktır.”


Seçimlerden bu yana sağlık sorunlarım nedeniyle yazamadım. Ama CHP’deki değişim tartışmalarını izledim. Artık anlamsız ve bıktırıcı hale gelen televizyon programlarını bile ibretle ve hayretle seyrediyorum. CHP’nin çeşitli kademelerde görev vererek onurlandırdığı bir kişiyim. Bu nedenle değişim sözcüğü ve anlayışı adına kişisel düşüncelerimi yazmak zorunluluğu duydum.

Önce değişim sözcüğünün dilimizdeki anlamına bakalım. TDK sözlüğü şöyle tanımlıyor: “Bir süreç içindeki değişikliklerin tümü.” Demek ki değişime büyülü bir anlam yükleyerek onu her derde deva bir çare olarak kamuoyuna sunmak yanlış. Neden mi? Birincisi her değişim ileriye dönük değildir. Geriye dönük ve toplum yararına olmayan değişimler olabilir. Günümüzdeki çeşitli örneklerine bakmak yeterlidir. İkincisi değişim sözcüğü içinin boşaltılmasına çok uygundur. Onun da örnekleri de gözler önündedir. Her körün fili ayrı tarif etmesi örneği demeçler, yazılar ve televizyon programları da bazen bilerek bazen de bilmeyerek konuyu yozlaştırma ve çürütmeye hizmet ediyor. Kişisel kanıma göre altı okun en önemli ilkesi olan devrimcilik hem CHP’ne yakışıyor, hem de değişimin çok üstünde, bu kakofoniyi gereksiz kılan bir anlam taşıyor.

Gelelim tartışmalara yol açan gelişmelere… 14 Mayıs 2023 seçimlerine girerken başta medya her türlü araçla toplum büyülendi. Çünkü büyülenmeye uygun bir ortam vardı. Yirmi bir yıllık AKP iktidarı ve tek adam rejimi uyguladığı neoliberal politikalarla halkı canından bezdirmişti. Köylü, işçi, memur, emekli, öğrenci kısaca dar gelirliler için yaşamak güç hale gelmişti. Enflasyon ve pahalılık onları ateşten bir gömlek gibi yakıyordu. Bu nedenle “ne olursa olsun tek adam gitmeli” istemi dalga dalga yurda yayılmıştı. Başta muhalif medya, çeşitli troller ateşe benzin döküyorlardı! “Bu yapılan son seçimdir”“Köprüden önceki son çıkış” sözleri köşe bucağı sarmıştı. Bir yanda devletin tüm olanaklarını kabaca kullanan Cumhur ittifakı, diğer yanda CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı kıran kırana bir savaşım içindeydiler. Muhalif toplum büyülenmişti sanki. Gözü hiçbir şey görmüyor, ezberinin dışındaki her öneriyi dinlemeden geri çeviriyordu. Sözcüğün tam anlamıyla makul ve başarıya dönük uyarılara bile tahammül yoktu: “Sen saraya mı çalışıyorsun?”“Şimdi bunun sırası mı?”. İş o hale geldi ki bu önlenemez ortamda trollerin baskısından bunalan Memleket Partisi adayı Muharrem İnce yarıştan çekilmek zorunda kaldı. Sanılıyordu ki o çekilirse sonuç cepte keklik olacaktı! Millet Cephesi ve onun Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu her türlü taktik, stratejik hatayı yapmakta özgürdü; yanlışları söylemek, doğruyu göstermekse suçtu. Yedi Cumhurbaşkanı yardımcısı, bakanlar kurulunda yer alacaklar hazırdı. O kadar ki onlar milletvekilliğine aday bile olmamışlardı. Altılı masa genel merkezlerinde kimin hangi bakanlığa getirileceği konuşuluyordu. Seçimlerden önceki CHP Grup toplantısında bunun son grup olduğu halka müjdeleniyordu.

14 Mayıs 2023 seçim sonuçlarının böylesine büyülenmiş bir toplumda bu kadar büyük bir travma yaratmasından doğal ne olabilir ki? Güçlendirilmiş parlamenter sistem hayali suya düşmüş, RTE kıl payı birinci tura takılmıştı. Meclis çoğunluğu Cumhur İttifakının eline geçmişti. Seçmendeki güvenlik korkusu, mutfaktaki yangını yenmişti!

Toplumda karşılığı olmayan yüzde hatta binde bir partileri CHP listesinde yerlerini almış ve meclise girmişlerdi. Yaşamı CHP ile özdeşleşmiş, örgütün çilesini çekmiş, nitelikli ve deneyimli adayların yerine geçerek onların hak ettikleri koltuklarda oturacaklardı. İçinde bu muhterem zevatın olduğu CHP listeleri ise sadece %25.33 oy alabilmişti. Şu günlerde mecliste grup kurmaya çalışan partiler bu yüzde yirmi beşe büyük katkıda bulundukları savındalar. Doğruysa CHP adına felaket, yanlışsa izlenen politika…

İkinci turda muhalefetin bir planı olmadığı anlaşılıyordu. Halasına bile CHP’ye oy verdiremediğini söyleyen parti liderlerinin işi bitmiş, alacaklarını almışlardı. Kılıçdaroğlu’na da Zafer Partisi ile protokol imzalamak kalmıştı. Sonuç %52.18 Erdoğan, Kılıçdaroğlu da %47.82 rakamlarıyla tamamlanmıştı.

Buraya kadar olan bitenler bir kazanan bir de kaybedenin öyküsünü anlatıyor. Bu yarış futbol maçlarına benzemiyor. Beraberlik yok! Değişim tartışmalarını başlatan da bu sonuçlar elbette. Tüm çağdaş ülkelerde özellikle AB ve İngiltere partilerinde, hiçbir ayrım yapılmaksızın yenilen liderler daha kesin sonuçlar alınmadan koltuklarını bırakıyorlar. Yanı başımızda, Yunanistan’da eski başbakan ve ana muhalefetteki SİRİZA’nın kırk altı yaşındaki lideri Çipras istifa etti ve bir daha aday olmayacağını açıkladı. Zira bu davranış bir görgü, demokratlık ve hepsinden öte sorumluluk gereğidir. Hukuk Fakültelerinin Başlangıç derslerinde hocalar öğrencilere bir madalyon gösterirler. Bir tarafı yetki diğer tarafı da sorumluluktur. Yetkisini kullanan sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır. Sayın Kılıçdaroğlu yetkisini partisinde hiçbir engele takılmadan kullanmış ve seçim stratejini bizzat kendisi saptamıştır. Sonuç yenilgidir. “Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz!” özdeyişi konuyu aydınlatıyor. Sayın Kılıçdaroğlu’nun yapacağı tek şey genel başkanlıktan ayrılarak bir daha aday olmayacağını açıklamaktır.

Tersine bir durum çağdaş Türkiye’yi inşa eden CHP gibi tarihsel bir partiyi böylesine uygar bir davranıştan yoksun bırakmaktır. Değişim buradan başlamazsa söylenecek sözler ve yapılan tartışmaların hepsi lafügüzaftır!

ORMANLI'YA İŞ MAKİNASI ORMANLI'YA İŞ MAKİNASI

Kemal ANADOL

Editör: Derya Tetik