Türkiye yakın tarihinin en önemli gelişmelerinden 12 Mart 1971 askeri muhtırası sırasında yaşanan bir olay. Olayın adı Beyaz Gemi operasyonu.  Bir sahil kasabası Karadeniz Ereğli açıklarına yanaşan askeri bir gemi Giresun muhribi ile sol siyasette ve sendikal harekette aktif olan 28 kişinin gözaltına alınarak İstanbul Harbiye’ye götürülmesinin hikayesi. 1960’lı yıllarda yükselen sendikal harekete darbe vuran 12 Mart’ın çok bilinmeyen bu ilginç olayını dönemin tanıklarından yıllarca CHP’de birçok kademede görev yapan eski milletvekili Kemal Anadol ve Sendika uzmanı Can Şafak anlattı.

 

 

Dilek Gedik Yazdı: Türkiye Cumhuriyeti tarihinin emir-komuta zinciri içerisinde yapılmış ilk askeri müdahalesi olarak nitelendirilen 12 Mart muhtırası, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri komutanı Muhsin Batur'un imzasıyla gerçekleştirilir. Muhtıra, 12 Mart günü Meclis’te ardından da Türkiye radyolarında okunur. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'dır. Süleyman Demirel başbakanlığındaki 32. Türkiye Hükümeti istifa eder. Çok partili siyaset askıya alınır, Nihat Erim, tarafsız başbakan sıfatıyla hükümeti kurmakla görevlendirilir, 26 Nisan günü ülkenin büyük bir bölümünde sıkıyönetim ilan edilir. Sıkıyönetim komutanı Faik Türün, sıkıyönetim ilan edilen illerden biri de Zonguldak’tır.

Metal işçilerinin Necmettin Giritlioğlu öncülüğünde gerçekleştirdiği 1969 Erdemir grevinin gerçekleştiği, Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, İrfan Uçar gibi devrimci hareketin öncülerinin örgütlenme çalışması yürüttüğü bir ilçedir Karadeniz Ereğli. Muhtıra verilir ve Beyaz Gemi olayına uzanan günler başlar.

18 Nisan 1971 akşamı Erdemir’in yüksek fırını Ayşe infilak eder. Patlama çok büyüktür, patlamada üç işçi yaralanır, zarar 5 milyon lira civarındadır. Sanayi Bakanlığı, piyasada mamul sıkıntısı çekilmemesi için demir ithali konusunda harekete geçildiğini açıklar. Aslında Erdemir’in "Ayşe" adlı yüksek fırını, bakımsızlık ve üretim zorlaması sonucu delinmişti. 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Faik Türün, 28 işçi, sendikacı, avukat ve siyasetçiyi Ayşe’ye sabotaj iddiasıyla Harbiye zindanına gönderir.

Kemal Anadol’un deyimiyle “bir düşman kentini işgale gelmiş gibi” toplarını şehre çeviren beyaz gemi yani Giresun muhribi, Bolu’dan gelen askeri birliğin yürüttüğü operasyonla alınan 28 kişiyi Harbiye’ye götürür.

Kendisi daha sonra Harbiye’ye giderek teslim olan Kemal Anadol ve diğerleri sabotaj iddiası kanıtlanamayınca bir süre sonra serbest bırakılır.  

Harbiye’ye götürülenler serbest kalır ancak dönemin en önemli sendikal hareketine yönelik bir operasyonun adı olarak Beyaz Gemi olayı da tarihe geçer. 

Can Şafak’ın ifadeleriyle; 12 Mart uygulamaları, hükümetin ve işverenin karşı tutumuna rağmen Erdemir’de Maden-İş çözülmemiş, toplu iş sözleşmesinin imzalanmasının ardından akit sendika haline de gelerek gücünü ve ağırlığını korumayı başarmıştır.

Can Şafak: 1950’lilerin sonunda Ereğli Demir Çelik fabrikalarının kurulmasına karar verildiğinde Kdz. Ereğli çilek yetiştiren küçük bir balıkçı kasabasıydı. Erdemir’in inşaatlarına ilk çivinin çakılmasıyla birlikte Türkiye’nin dört bir yanından işsizler köylüler akın akın Ereğli’ye geldiler. Ereğli böyle bir nüfusu kaldırabilecek imkanlardan yoksundu. Ekmek bulunamaz oldu, çeşmeler kurudu. Gelenler sabahçı kahvelerinde parklarda mezarlık içlerinde yatıp kalkmaya başladılar. İnşaatta iş bulabilenler için de hayat çok zordu. Çalışma koşulları son derece kötü, iş ağır ve tehlikeli, ücretler düşüktü. Bugünlerde Ereğli sendikayla tanıştı. Ankara’daki Yapı İşçileri Federasyonu Ereğli’de bir sendika kurdu. Fukara Tahir olarak da bilinen Türkiye sendika hareketinin efsanelerinden Tahir Öztürk Ereğli’de 50’den fazla sendikanın katıldığı büyük bir miting örgütledi. Erdemir inşaatlarında direnişler başladı. Sendika hareketinin bir başka efsanesi İsmet Demir var bu direnişlerin başında. Zalimliğiyle işçi haklarını ve hatta işçilere düşmanlığıyla ünlü Morrison firmasına karşı hak arama mücadelesi sürerken sonradan Morrison Süleyman olarak da anılacak olan Süleyman Demirel Morrison’un Türkiye temsilcisi, Bülent Ecevit ise çalışma bakanıydı. İnşaatlar tamamlanıp Erdemir çalışmaya başladığında yapı işçilerinin pek çoğu Erdemir’in çelik işçileri oldular. Küçük bir balıkçı kasabası önce dev bir şantiyeye sonra Türkiye’nin en büyük ağır sanayi merkezlerinden birine dönüştü. Ereğli bu defa metal iş kolundaki sendikalaşma mücadelesine sahne oldu. DİSK’e bağlı Maden- İş Ereğli’de etkili bir örgütlülük yarattı. Yapı işçilerinin sert bir anda patlak veren direnişleri yerini metal işçilerinin örgütlü disiplinli grevlerine bıraktı.

Beyaz gemi olayının yaşandığı dönemin hatırlanması bu olayın nedenlerinin anlaşılması bakımından elzemdir. Patlamadan bir ay öncesinde 12 Mart muhtırası verilmişti. Muhtıra aynı gün Mecliste okunmuş, aynı gün saat 13’te Türkiye radyolarında yayımlanmıştı. Demirel kabinesi derhal istifa etmiş, partisinden istifa eden Nihat Erim Cumhurbaşkanınca tarafsız bir başbakan olarak hükümeti kurmakla görevlendirilmişti. 26 Nisan günü ülkenin büyük bölümünde sıkı yönetim ilan edildi. Böylece 14 Ekim 1973 seçimleriyle kapanacak ve Türkiye’nin siyasi tarihinde 12 Mart dönemi olarak anılacak olan bir ara döneme girildi. Nihat Erim açısından Erdemir’in yüksek fırınındaki patlama Zonguldak’ta sıkı yönetim ilanı için bulunmaz fırsattı. 12 Mart sola ama özellikle 60’larla birlikte hızla yayılan gelişen öğrenci hareketine ağır bir darbe vurdu. Demokratik halk ve özgürlükler, dernek ve sendika hakları sınırlandırıldı, anayasada yapılan değişiklikle memurların sendika kurmaları yasaklandı. 60’larda kurulmuş memur sendikaları kapatıldı. 12 Mart yıllarının baskısı ve yarattığı siyasi gerilim aynı ağırlıkta olmasa da işçi ve sendika hareketi üzerinde de hissedildi. 1971 ve 1972 yıllarında önemli grevler ertelendi, durduruldu, sıkı yönetim komutanlıkları toplu pazarlık müzakereleri kontrol altında tuttu. Kimilerine müdahil oldu. 60’lar Türkiye’de öğrenci ve işçi hareketlerinin yükseldiği yıllardı. 68 baharı üniversite işgallerine, öğrenci gençlik arasında hızla gelişen örgütlenmelere sahne oldu. Fikir Kulüpleri Federasyonu, Dev-Genç adını alarak üniversiteler yanında köylülük içinde ve kimi fabrikalarda işçi arasında çok etkili bir faaliyet içine girdi. 1967’de Devrimci İşçi Sendikaları Federasyonu DİSK’in kurulması işçi ve sendika hareketine büyük bir ivme kazandırdı. 1968, 1970 yılları fabrikalardan DİSK’e yoğun bir işçi akımının yaşandığı yıllar oldu. Türk Demir Döküm, Sungurlar gibi birçok fabrikada sendika özgürlüğü için direnişler yaşandı. Bu direnişlerin birikimiyle gelen 1970 yılındaki 15-16 Haziran direnişi siyasi sonuçlar yaratan en önemli genel grevlerden biri olarak işçi sınıfı tarihine geçti.

Kemal Anadol:  Ankara’daki duruşmamdan geldim Ereğli’ye. Eşime sordum ne var ne yok ne oldu diye. Dedi ki iki şey oldu. ‘Bir tanesi yüksek fırın delindi, şehir içinde o kadar büyük bir patlama oldu ki camlar kırıldı. İkincisi de Nihat Erim’in başbakan olmasını protesto eden, İsmet Paşa’yla ters düşen Bülent Ecevit genel sekreterlikten istifa etmiş, İzmir’den seni aradı.’    Ertesi gün ben Ecevit’i aradım. İstanbul’a geçeceğim beni oradan, annemin evinden ara dedi annesinin evinden aradık. Bu Beyaz Gemi’nin öncesi. Onu anlatıyorum. Bülent Ecevit benim Zonguldak programımı sen yapacaksın dedi.  Eski genel sekreter hala Zonguldak milletvekili olarak seçmenlerimle temas etmek istiyorum dedi. Otobüse bilet aldık, Bülent Ecevit’e. Rahşan Ecevit’le beraber. Arkasına ikişer tane Erdemir işçisi gönderdik. Otobüse bindiler, Ereğli’ye geldiler. Ereğli’de bir karşılama yaptık. Herkes korkuyor,  Ecevit istenmeyen adam. Çünkü Nihat Erim’in Türkiye’ye yenilikler getireceğine inanılan bir ortam var. Ecevit’i Ereğli’den Zonguldak’a uğurladık. Yüksek fırındaki patlama nedeniyle sıkı yönetim ilan edilmiş, sıkı yönetim ilan edilince Ecevit de yarıda kesti gezisini. Kendisini Ankara’ya Erdemir işçileriyle uğurlayacağımız sırada beni kenara çekti ve bana dedi ki ‘valiyle görüştüm’ dedi.  O zaman 1402 no’lu yasaya göre sıkıyönetimin ilan gerekçesini açıklamak zorunda hükümet ve İstanbul, Kocaeli Sakarya, Zonguldak’ın olduğu sıkı yönetim komutanlığına bağlı bölgede sıkı yönetimin ilan edilmesinin gerekçesi yüksek fırının delinmesiymiş. Yani sabotaj. İddia bu.

Rize'de park halindeki otomobil yandı Rize'de park halindeki otomobil yandı

Can Şafak:  Beyaz gemi olayı 23 Mayıs 1971 sabahı Karadeniz Ereğli’de sıkı yönetim komutanlığı tarafından yapılan gözaltılarla başlıyor. Karadeniz bölgesi komutanlığı tarafından gözaltına alınanlar Ereğli’de önde gelen sendikacılar ve öncü işçiler, aydınlar, aralarında DİSK’e bağlı Maden-İş’in temsilcisi Özer Er, yine Maden-iş’te farklı dönemlerde bölge temsilciliği yapmış olan Şükrü Özbayrak, öncü işçilerden Namık Aşçı, Hasan Özcan, Yakup Erdem,  Ereğlili avukat Yıldırım Perçiner, gazeteci Sina Çıladır’ın da aralarında bulunduğu otuza yakın insan Ereğli sahilinden donanma komutanlığına ait bir hücum botla alınarak İstanbul Harbiye’deki 1. Ordu komutanlığına götürülüyorlar. Gözaltına alınması istenen Avukat Kemal Anadol da daha sonra teslim oluyor ve onu da Harbiye’ye arkadaşlarının yanına götürüyorlar. Haklarındaki suçlama inanılır, akıl alır gibi değil. Erdemir’in yüksek fırını Ayşe’ye sabotaj yapmakla suçlanıyorlar. Bu suçlamayı yapan da 1. Ordu ve Sıkı Yönetim Komutanı Orgeneral Faik Türün. Türün, ısrarla olayın komünistlerin tertibi bir sabotaj olduğunu söylüyor. Gözaltına alınanları İstanbul’a götürmek için Ereğli rıhtımına Giresun muhribinin yanaşmasından 1 ay önce 18 Nisan akşamı saat 20.00 sularında Ereğli Demir Çelik fabrikalarının yüksek fırını Ayşe infilak etmişti. Fırının alt haznesinde büyük bir delik açılmış ve erimiş, maden akmaya başlamıştı.  Patlama sırasında 3 işçi de yaralanmıştı. Fabrika itfaiyesi hemen müdahale etmiş, yanmakta olan yüksek fırın ve makine aksamı ile eriyik madenin söndürülmesi için çalışmalara başlamış,  patlamayı işiten ve gökyüzüne yükselen alevleri gören kentteki işçiler de koşarak fabrikalara gelmiş ve kurtarma işlemlerine katılmışlardı. Bütün müdahalelere rağmen ana fabrikanın malzeme ambarı da çıkan yangın sonucu tamamen yanmıştı. Ambarda bulunan bütan gazı tüpleri bölge komutanlığı erleri tarafından çıkarılmış ve böylece büyük bir facia önlenmişti

Kemal Anadol:  Bolu’dan tabur gelmiş, Giresun muhribi gelmiş, toplarını şehre çevirmiş sanki bir düşman kentini işgal ediyorlar. Ve operasyon yapmış askerler,  inzibatlar, polisler.  Beni bulamamışlar. (Anadol sonradan Harbiye’ye gidip teslim oluyor.) Bir arkadaşı da yıllık izinde olduğu için bulamamışlar. Aradıkları 30 kişiden 28’ini alıp Giresun muhribine doldurmuşlar. İstanbul’a götürüp onları Harbiye o zaman. Bugünkü askeri müze, o zaman merkez komutanlığı. Merkez komutanlığına atmışlar.

İşçilerin dışında 2 tane avukat var. Biri benim, biri CHP’li avukat Yıldırım Perçiner. Adalet Partisi’nden belediye başkanı Dündar Güçeri’nin ODTÜ’lü oğlu ve gazeteci Sina Çıladır’ın dışındaki herkes de işçi. Solda kim varsa almışlar Bunun listelemesi nasıl yapıldı. Bu listeyi de Erdemir’de sivil savunma uzmanı adı altında çalıştırılan MİT’in adamı emekli albaylar vardı o zaman. Listeyi  düzenleyenler de onlar. Bizi Harbiye’ye attılar. Işıklar hiç sönmüyor, söndürmek yasak zaten. İstanbul’un ortasındayız. Sadece tepemizden geçen uçakları görüyoruz. Bir süre sonra MİT’ten sorgu timi geldi. Teker teker herkesi sorguya çekmeye başladı aşağıda. Başlarında bir adam var sivil. Ona ‘albayım’ diyor diğerleri. Tabi albay mı değil mi bilmiyoruz. Kaldığımız yer çok kötüydü. Çok eski bir binaydı. Sonradan müze haline getirildi, restore edildi. Battaniyeyi çektiğimiz vakit tahta kuruları üstümüzde yürüyordu, görüyorduk. Böyle kötü bir yerdi. Üst üste zar zor halde yatıyorduk. Bulaşıkları bize yıkatıyorlardı vs.  

Can Şafak : Aslında yüksek fırının bir süreden beri arızalı olduğu biliniyordu. Ayşe bakımsızlık ve üretim zorlaması sonucu delinmişti. Erdemir Genel Müdürü Metin İplikçi de patlamanın teknik bir arızadan kaynaklandığını açıklamıştı. Aslında 12 Mart darbecileri de patlamayla Ereğli’deki sol siyasetinin hiçbir ilgisi olmadığını elbette biliyorlardı. Bütün bunlar biliniyordu bilinmesine ama Faik Türün’e bir komünist hikayesi lazımdı. Ve bu yüzden 30’a yakın insan Harbiye’deki hücrelere kapatıldılar. İşçi ve sendika hareketi açısından bu sürecin en önemli taşıyıcısının DİSK’e bağlı Maden-İş olduğunu söylemek haksızlık olmaz. Maden İş, 12 Mart muhtırasının verilmesinden bir gün önce Erdemir’de örgütlenmesini tamamlamış ve işvereni toplu pazarlık masasına çağırmıştı. Maden İş gibi bir sendikanın Türkiye’nin en büyük ağır sanayi kuruluşlarından birindeki varlığı hakim sınıfların ve sıkı yönetim komutanlığının dikkatle izlediği bir gelişmeydi tabi. Beyaz Gemi olayının ardından fabrikada toplu pazarlık süreci sıkıyönetimin gölgesi altında yürütülebildi. Maden İş kadrolarının gözaltına alınmaları sendikanın işleyişini de olumsuz yönde etkiledi. Gereken konsey seçimleri gecikti. Dönemin tanıkları sendikanın üzerinde yoğun bir baskı olduğunu söylerler. Maden İş de bir dönem sonra yaptığı değerlendirmede bu toplu sözleşmenin sendikanın elinde olmayan bir takım nedenlerle gerekli mücadele yapma imkanı olmadığı için zayıf bir toplu sözleşme olduğunu tespit etmişti. Erdemir’deki sorunların hiçbiri çözülmeden kaldı. Yemek yoktu, yakıt yoktu, kömür yardımı yoktu. Herkes sefertasıyla yemeğini kendisi getiriyordu. Beyaz Gemi olayının ardından Erdemir’de işten çıkarmalar da yaşandı. İşten çıkarılanlar tabi öncü işçiler, sendika aktivistleriydi. Beyaz Gemi ve yarattığı sonuçlar 12 Mart döneminin özellikleri dışında ele alınamaz, değerlendirilemez. Beyaz gemi olayının 12 Mart’ın Ereğli’ye çok özel operasyonu olduğu söylenebilir. Bu noktada operasyonun tam da Ereğli’de Erdemir’de işçilerin DİSK’e bağlı Maden İş’e geçtikleri döneme rastlamış olması da dikkat çekicidir. Hiçbir kanıta dayanmayan ve açıkça akıldışı ithamlarla başlatılan,  ısrarla yönetilen Beyaz Gemi operasyonu 12 Mart muhtırasına imza koyan generallerin ve 12 Mart hükümetinin 1960’ların başlarından itibaren büyük bir ivmeyle yükselen sol siyasete, işçi hareketine ve diskin büyümesine karşı duydukları  tepkinin bir ifadesi, dışa vurumudur.

Editör: Derya Tetik