Birkaç gün önce yeni bir ameliyat daha geçiren Kemal Anadol’a geçmiş olsun dileğimizle, Ali Sirmen’in yazısını paylaşıyoruz.
05 Kasım 2023 Pazar
Sevgili,
Bugün CHP’de kurultay günü. CHP kurultaylarıyla ünlü bir partidir. Ne zaman aslan sosyal demokratlarımızdan söz edilse akla hemen kurultay öyküleri gelir. Renkli bir politikacı olan ve iç tüzüğün ayrıntılarını çok iyi bilen Kemal Anadol’dan, ortaklaşa içeride geçirdiğimiz günlerde çok kurultay hikâyesi, oyunu dinlediğimden ne zaman kurultay dense aklıma o gelir.
Kemal aktif siyaset yaşamını bir kenara bıraktı, şimdi birbirinden güzel kitaplar yazıyor. Böyle giderse yazarlık hayatı politikacılığını geride bırakacak. Hele hele Kuvvacıların, Lenin’le, Bolşeviklerle ilişkilerini anlatan “Kulağım Karadeniz’de”, mutlaka okunması gereken bir kitap.
Kemal Anadol şu anda diyalize bağlı yaşıyor, haftada üç gün makineye giriyor. Geçen gün sana yazdığım mektuplardan birinde adının geçtiği bir olaya açıklık getirmek üzere telefon etti.
Bugün de kurultay olunca aklıma Kemal geldi.
***
Barış Derneği davasında birlikte olduğumuz hapislik günlerinde çok ilginç anılarımız oldu. Banyoya gittiğimiz günlerde Kemal, delegesi olan Abdullah Yüce ile ilgili Abdullah Yüce’nin ünlü şarkısı “Bu ne sevgi ah bu ne ıstırap nasibim olsun bir yudum şarap” şarkısını söylerdi, biz de katılırdık. Artık banyo marşı haline gelmiş olan şarkının yerine bir gün bir başkasını söylediğimde kaçmamamız için bize göz kulak olan dobermanlar değişik bir şarkı duymaktan şaşırmış ve tepki göstermişlerdi. Ya da askerler Kemal’e öyle anlatmışlardı.
Sevgili Kemal ile Prof. Dr. Gencay Şaylan bir garip oyun oynamaktaydılar. Gencay Hoca politikacıların popülizmini alaya alır, Kemal’e takılırdı. Maltepe Zırhlı Tugay’da tek başına bulunduğumuz dönemde Kemal’in türkü merakına teksesli müzik diye takılan hoca polifonik müziği savunurdu. Tek başımıza yaşadığımız Maltepe’den halkımız ile birlikte olacağımız Sağmalcılar Cezaevi’nin sigara dumanı içinde yüzen büyük koğuşuna nakledildiğimiz gün, içeri girer girmez televizyon ekranında sigara dumanları arasından güçlükle seçtiğimiz türkücü hanımı görünce en ön sırada seçmenleri ile bütünleşmiş Kemal’in sol elini yumruk yapıp sağ eli ile de vurarak arkalarda bir yerde sıkışmış Gencay Hoca’ya hitaben “Ne haber Genco she loves you ye ye ye” diye seslendi.
Spor salonunda yargılandığımız dönemlerde hünerli Kemal Anadol personelden birini kafaya almış, duruşma aralarında yememiz için kebap getirtiyordu. Siparişleri alırken sordu: “Reha Hanım (bizimle beraber yargılanan Reha İsvan) acaba soğanlı yer mi?”
Gencay yine fırsatı kaçırmadı yapıştırdı, “Koskoca İstanbul belediye başkanının karısı, Türk Amerikan Dostluk Derneği üyesi, Robert Koleji mezunu Reha İsvan soğanlı adana kebap yer mi? Böyle şeyler sorma Kemal.”
Beş dakika sonra Kemal salonun uzak köşesinden Reha Hanım’ın yanından, yine yumruk yaptığı eline vurarak sesleniyordu: “Hem de soğanı bol olsun, diyor Genco naber!”
Kemal Anadol’un Barış Derneği davasındaki ifadesi de çok ilginçti. İfade günü babası Zihni Anadol da duruşmayı izlemeye spor salonuna gelmişti. Kemal ifadesini veriyor, söyleyeceklerini söylüyor, sonra arkasına dönüp tribündeki babasına bakıyordu. Babasından bir onay işareti alınca devam ediyordu. Görüntü ilgi çekiciydi, durumu bilenler anlattılar. Kemal Anadol’un babası Zihni Anadol eski tüfeklerdendi ve 1946 tevkifatında içeri alınanlar arasındaydı. Şimdi oğlu ifade verirken bir yanlışlık olmasın diye göz kulak olmaya gelmişti.
Evet ortada bir babalar ve oğullar durumu vardı. Teslim olmama geleneğini babalar ile oğullar askeri mahkemelerde bir bayrak yarışındaymış gibi elden ele devrediyorlardı.
Bir de sevgili Mahmut Dikerdem’in ifadesinin duruşma yargıcı tarafından zapta yanlış geçirilmesi olayı var. Daha önce sana anlatmıştım, Mahmut Bey kanser hastasıydı ve ayakta zor duruyordu. Buna rağmen durumu hiç bozuntuya vermiyor, ifadesini metanetle veriyordu. Yalnız duruşma yargıcının kasten ifadeleri zapta çarpıtarak geçmesini atlıyordu, biz de arada kendisini bu konuda uyarıyorduk.
Bu ifadeler tarihe geçecekti. Kemal duruşma arasında uzaktan Mahmut Bey’i uyarmak gereğini duydu: “Mahmut Bey tarihe geçmek için önce zapta geçmek lazım, zapta doğru geçemezseniz tarihe de doğru geçemezsiniz.”
Zor günlerdi sevgili, zor!
Şimdi düşünüyorum acaba o günler mi daha zordu yoksa bugünler mi?
Kemal’i özlemişim...