1sp

Cumhuriyet ulusun, egemenliğini kendi elinde tuttuğu, bunu belirli süreler için seçtiği vekilleri aracılığıyla kullandığı, bireylerin ve toplumun anayasal hak ve özgürlüklerinin olduğu yönetim biçimidir. Özgür akılla hareket eden birey bir grup veya kişiye ait iradeye bağlı kalmayı reddeder, hakkını savunur, doğrular için mücadele eder, biat etmez. Egemenlik, tanrısal, dinsel temelli değildir. Vekiller emaneten yetkilendirilir, kendilerine herhangi bir üstünlük, ayrıcalık tanınmaz.

Manisa'da toprak sağlığına uluslararası proje Manisa'da toprak sağlığına uluslararası proje

1.       Dünya Savaşı’nın ardından dünyanın en büyük sömürgeci ülkeleri ve iş birlikçileri tarafından toprakları işgal edilen Türk milleti, kendi iradesiyle vatan savunmasına başladı. Vatanını savunmak için Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurdu, yerel kongreler düzenledi, işgalcilere karşı direnişe geçti. Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde milletin temsilcileri ile oluşan TBMM yönetiminde, tarihin en büyük kurtuluş savaşını yedi düvele karşı kazandı, Lozan Antlaşması ile ülkenin haklarını ve sınırlarını tüm dünyaya kabul ettirdi, Trakya ve Anadolu’da yepyeni bir devlet kurdu.

2.       20 Ocak 1921 Anayasası’nın birinci maddesi olan "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." ilkesi ile cumhuriyetin ilk adımı atılmıştır. 29 Ekim 1923'te cumhuriyet ilan edilerek egemenlik asıl sahibi halk tarafından padişah ve halifeden bilfiil geri alınmıştır. Atatürk "Egemenlik ve saltanat hiç kimseye ilim gereğidir diye görüşme ile tartışma ile verilemez, egemenlik ve saltanat kuvvetle, kudretle zorla alınır." demiştir.

Türk halkına çok şey kazandıran cumhuriyetimizin 100. yılına ulaşmış durumdayız. Hatırlamak, not düşmek için cumhuriyet öncesini, cumhuriyetimizin kazandırdıklarını ve geleceğe dönük düşüncelerimizi özetle ortaya koyuyoruz.

Mustafa-Kemal-Ataturk

CUMHURİYET ÖNCESİNDE DURUMUMUZ

Cumhuriyetimiz geri kalmış, borçlu, hastalıklı bir vatan devraldı. Nüfusun %80’i kırsal bölgede yaşıyordu, önemli bir bölümü de göçebeydi. İşgalcilerin tümüyle yaktığı köy sayısı sekiz yüzden, yanan bina sayısı ise yüz on binden fazlaydı.

Salgın hastalıklar yaygındı ve bunların önüne geçilemiyordu, bebek ölüm oranı %60’ı geçiyordu. Tüm ülkede toplam doktor, sağlık memuru, ebe sayımız dokuz yüz kişi civarındaydı. Yüz elli kadar ilçede doktor yoktu. Pek az şehirde eczane vardı. Ortalama yaş 50’ydi. 1927 sayımına göre çoğu yaşlı, çocuk ve kadın olan nüfusumuz 13 milyondu.

Anadolu’da ulaşım genel olarak at, eşek, öküz arabası ile yapılıyordu, bir metresi bile bizim olmayan 4.000 km kadar demir yolu vardı. Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir’in bazı semtlerinde vardı. Limanlar, madenler bizim değildi. Telefon, motor, makine yok denecek düzeydeydi. Bütün sanayi ürünlerini, ekmeklik unu bile dışarıdan alıyorduk. Banka, kooperatif yoktu. Pulluk ve traktör yoktu. Osmanlı’dan cumhuriyete toplam dört fabrika kalmıştı. Kişi başına milli gelir 45 dolardı. Toplam sermayenin yalnız %15’i Türklerin elindeydi.

Okuma yazma bilen nüfus %10 bile değildi. Kadınlarda ise binde dört idi. Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyorduk. Eğitim yok denecek kadar azdı.

Şeriat hukuku uygulanıyordu. Kadınların seçme ve seçilme hakkı yoktu. Erkeğin birden çok kadınla evlenme hakkı vardı. Boşanma erkeğin takdiri ile oluyordu. Mirastan paylaşımda erkeğin iki, kadının bir pay hakkı vardı, şahitlikte de iki kadının şahitliği bir erkeğe eş değer kabul ediliyordu.

Padişah kanun yapma, yürürlükten kaldırma ve yargılama yetkisine sahipti. İlk Meclis 1877 yılında oluşmuş, bir yıl sonra 93 Harbi bahanesi ile otuz yıl kapatılmıştı. Ülkenin maliyesi iflas etmiş, vergi gelirleri 20 Aralık 1881’den itibaren yabancı ülkelerin temsilcilerinden kurulu Düyun-u Umumiye tarafından yönetiliyordu. Özgürlükler kısıtlı, halk ağır vergiler ve savaşların getirdiği büyük zorluklar altındaydı. Basın, yayın, sanat, sosyal faaliyet yok denebilecek seviyedeydi.

Bu koşullar altında milletinin hakları, refahı ve yarınları için ilk Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk ve kurucu kadro kısa sürede olağanüstü bir dönüşüm gerçekleştirdi.

CUMHURİYETLE KAZANIMLARIMIZ

Cumhuriyetin ilanından üç ay geçmeden 3 Mart 1924’te Meclis’ten Devrim Yasaları geçti. Halifelik kaldırıldı, Eğitim kurumları birleştirildi, Şeriye ve Evkaf Vekaleti kaldırılıp yerine laikliği esas alan Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu.

1924’ün nisan ayında şeriat yasaları ceza yasasından ayıklanmaya başladı.1926’da Medeni Yasa, Ceza Yasası ve Borçlar Yasası çıkarıldı. Din ve dünya işleri ayrıldı. Din, vicdanlara bırakıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkes eşit yurttaş oldu. Medeni Yasa “Aile, bir kadın ve bir erkekten oluşur.” Diyerek çok eşli evlilik yasaklandı ve kadın erkekle eşitlendi.

1927’de yapılan nüfus sayımında ilk kez kadınlar da sayıldı. Kadınlar 1930’da belediye seçimlerine, 1934’te de genel seçimlere girmeye hak kazandılar.

1928’de anayasadan, “Türkiye Cumhuriyeti’nin dini İslam’dır.” maddesi çıkarıldı. Halkın dinini aracı olmadan anlaması için Avrupa’da 1500’lü yıllarda İncil’in Latinceden ulusal dillere çevrildiği gibi Kuranı Kerim Türkçeleştirildi, basıldı ve halka dağıtıldı. Ezan Türkçeleştirildi. 1937’de laiklik anayasaya girdi. Padişahın kulu yerine hakları olan, özgür birey ve yurttaş olduk.

Atatürk eğitimli bireylerden oluşmuş bir yurttaş topluluğu olmadan özgürlük ve bağımsızlığın sürekli olamayacağını biliyordu. “Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk olarak yaşatır ya da tutsaklığa, sefalete sevk eder.” demiştir. Ankara’da ilk olarak 1924’te Musiki Muallim Okulu, ardından Hukuk Mektebi açıldı. 1926’dan sonra karma eğitime geçildi. İlköğretim zorunlu, eğitim parasız oldu. 1928’de Yazı Devrimi ile okuma yazma atılımı hız kazandı. ‘Millet Mekteplerinde kısa sürede her yaştan milyonlarca yurttaş okuma yazma öğrendi. Öğretmenlik tabiatına uygun hâle gelip, geçerli ve önemli bir meslek oldu.

1925’in kasım ayında sadece kamuda çalışan erkekler için Kılık Kıyafet Yasası Meclisten geçti. 30 Kasım 1925’te tekke ve türbeler kapatıldı. Atatürk Kastamonu’da “Efendiler ve ey millet iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır.” demiştir.

1924’te 118 milyonluk bütçenin 40 milyonu köylünün ürününün %10’u olan aşar vergisinden elde ediliyordu Aşar Vergisi 1925’te kaldırıldı. Yani bütçe gelirlerinin %33’ünden köylü için vazgeçildi. Aynı dönemde ödenmesi gereken Osmanlı’nın borcu 303.7 milyon liraydı.

1923 ile 1944 arasında 235 bin aileye 1,1 milyon hektar yani aile başına 47 dönüme yakın arazi dağıtıldı. Dağıtılan alan, ekilen toprakların %8’i kadardı. Yabancılara toprak satışı yasaklandı. Mera ıslahına ağırlık verildi. Sıtma, trahom, verem ve frenginin kökü kazındı. Ülkenin birçok yerinde sağlık kurumları açıldı.

Tarihimizde ilk kez 1924’ten itibaren planlı olarak ekonomi, sanayileşme ve yatırımlar yönetilmeye başlandı. Denk bütçe ile borç almadan devlet yönetildi. 1936’ya kadar Ziraat Bankası, İş Bankası, Merkez Bankası gibi birçok banka kuruldu. 1938’e kadar tekstil, kâğıt, şeker, kiremit, krom, cam fabrikaları açıldı. Karabük Demir Çelik İşletmeleri 1937’de 1,5 yılda bitirildi. Maden Tetkik Arama ile Hıfzıssıhha Enstitüleri kuruldu. Kayseri’de uçak üretildi, birçok yabancı ülkeye satıldı da. 1939’da şeker, çimento, kereste, bakır, kauçuk, kumaş, kâğıt, cam eşya, deri ürünlerinde yerli üretim ile dışa bağımlılık kalktı.

1924 - 1938 tarihleri arasında büyüme hızı yıllık % 10 idi. 1930’lu yıllarda dünyada iki sağlam paradan biri Türk lirasıydı. 1939’da 1 dolar 1.28 lira, döviz birikimimiz 36 milyon dolar, altın stokumuz 26 tondu.

Yabancılardan 4 bin km demir yolunu satın alıp, üstüne 3500 km demiryolunu kendimiz yaptık. Ülkemiz kuzeyi güneyiyle, batısı doğusuyla birleşti. Kara yolu ulaşımı gelişti. Cumhuriyet illeri birbirine bağladı.

Türkiye Cumhuriyeti o yokluk, yoksulluk yıllarında kurucusunun yönlendirmesiyle sanata ve kültüre de çok önem verdi. Atatürk “Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.” demiştir.

Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu kuruldu. Bugün Türkçe sözlükte 120 bin sözcük var. Bu, elbette yetersizdir ama geçmiş yüzyıllara göre kesin bir başarıdır. Yaşadığımız coğrafyanın tarihini, kültürünü ve sanatını öğrenebilmemiz için Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi açıldı. Darülfünun üniversite oldu. Almanya’da Hitler’den kaçan 82 Alman profesör ve aileleri Türkiye’ye geldi. O yıllarda Alman akademisyenleri Amerika ve Kanada da istiyordu, akademisyenler Atatürk Türkiye’sini tercih ettiler.

İstanbul Konservatuvarı, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Milli Musiki ve Temsil Akademisi açıldı, Musiki Muallim Mektebi Devlet Konservatuarına dönüştürüldü. Devlet Tiyatro ve Operası kuruldu. 1924- 1940 tarihleri arasında eğitim için yurt dışına 3.600 öğrenci gönderildi.

Halkın bilgi, görgü, kültür düzeyini yükseltmek amacıyla 1932’de Halkevleri kuruldu. Kısa süre içinde sayıları beş yüze yaklaştı. Halkevi açılmayan köylerde halk odaları açıldı. Halkevleri sayesinde Anadolu insanı müzikle, edebiyatla, sinemayla, tiyatroyla doğrudan tanıştı. Halkevleri 1932’den sonra her yıl yüzlerce film gösterisi ve temsil gerçekleştirdi. 1938’de yalnız İstanbul Halkevi 1.100 temsil ve film gösterisi yaptı.

1936’da Eskişehir’in Çifteler bucağına bağlı Mahmudiye köyünde açılan eğitmen kurslarında askerliğini çavuş ve onbaşı olarak yapan köy gençlerine altı ay kurs verildikten sonra gençler kendi köylerine eğitmen olarak atandı. 1947’ye kadar yetiştirilen dokuz bine yakın eğitmen, nüfusu yüz elliden az olan köylerde köylülerle ve öğrencilerle okullar yaptılar, üç yıl okuttukları öğrencilere ve köylülere modern tarım ve hayvancılık konusunda önderlik ettiler.

1937’de Çifteler ve Kızılçullu’da Köy Öğretmen Okulları açıldı. Bu okulların sayısı 1939’da dörde çıktı. 17 Nisan 1940’ta Köy Enstitüleri yasası Mecliste kabul edildi ve daha önce açılan bu dört okul Köy Enstitüsü oldu. Kısa sürede bu okulların sayısı yirmiyi buldu.

İlkokulun üstüne beş yıl öğretim veren bu okullarda okuyan öğrenciler demirciliği, sıvacılığı, marangozluğu, yapıcılığı, modern tarımı ve hayvancılığı, pratik sağlık bilgisini öğrendiler. Kız öğrenciler ev ekonomisi, çocuk bakımı, biçki dikiş işlerini de öğreniyorlardı. Köy Enstitüsü mezunu öğretmenler köylerde öğrendiklerini uyguladılar, köylerde büyük değişim başlattılar.

100 YILIN SONUNDA DURUMUMUZ

Tam bağımsız, ekonomide, sanayide, tarımda kendine yeten bir ülke, bölgesindeki ülkelerle paktlar kurup, antlaşmalar yapan, barış içinde yaşayan, milletin ve coğrafyamızdaki halkların refahı ve mutluluğu için var olan bir ülke hedeflendi, özellikle ilk on beş yirmi yılda mucizevi başarılar elde edildi.

Atatürk ve cumhuriyetimizin kurucu kadrosunun amacı ülkenin temel ihtiyacı olan bilinçli, eğitimli bireyi yaratmaktı. Eğitime, sanata, kültüre büyük önem verildi. Köylüleri hakkını bilen, savunan, dayanışma içinde olan iyi bir çiftçi yapmak için gayret edildi. Ülkenin lokomotifi görülen bu kesim için Atatürk “Köylü milletin efendisidir.” dedi. Toprak reformu, yazı devrimi, halk evleri, halk odaları, köy enstitüleri ile tarikat, ağa, tüccar üçgeninden alıp birlikler, kooperatifler, ziraatçılar, öğretmenler ile çağdaş bir yapıya kavuşturmak için önemli adımlar atıldı.

Atatürk’ün vefatının ardından yaşanan 2. Dünya Savaşı dünyada iki kutuplu siyasi ve ekonomik bir yapı oluşturdu. Cumhuriyetin yarattığı dönüşümden zarar gören ve gücü azalan kesimler çok partili sistemin sağladığı imkânları da suistimal edip, ulusal ve uluslararası sermaye ve siyasi ilişkilerle cumhuriyetimizi tam bağımsızlık hedefinden saptırdı. Türk halkının aydınlanma, değişim ve gelişme sürecine engel olacak adımlar atıldı. Büyük bir hızla değişen ve gelişen teknoloji ve üretim sistemleri, verimlilikteki artışlar sanayide, ekonomide, sağlıkta, eğitimde gelişmeler sağlamış olsa da cumhuriyetimizin gelişme hızı yavaşladı, yönü değişime uğradı. 100. yılı tamamlarken cumhuriyetimizi kuruluş ilkelerinden uzaklaştıran, çağdaş, laik yapısını sekteye uğratan, hak ve özgürlükleri kısıtlayan kritik olguları şöyle ifade edebiliriz:

Köy enstitülerinin kapatılması, toprak reformunun sonlandırılması, kapatılan tarikat, tekke vb. isimler altındaki dinî yapılanmaların anayasaya aykırı olan millî eğitim sistemine ve devlet kurumlarına nüfus etmesi, cumhuriyetin kuruluş dönemlerinde kurulan tekstil, demir çelik, şeker, kâğıt vb. fabrikaların, bankaların, enstitü ve araştırma kurumlarının özelleştirilme adı altında satılması veya kapatılması, ülke topraklarının, madenlerinin, limanlarının, vatandaşlık hakkının yabancılara satılması, barış içinde olduğumuz komşu ülkelerle ağır sorunlar yaşayıp büyük bir göç dalgasına maruz kalmamız, ormanlarımızın, nehirlerimizin, denizlerimizin madenler, sanayi ve betonlaşma ile kontrolsüzce tahribata uğraması, kendine yeten ülke konumundan ithalata dayanan sanayi ve tüketim yapısının oluşması, Türk parasının değerinin korunamayıp sürekli değer kaybetmesi, denk bütçe anlayışının değişip iç ve dış borçları günden güne artan ekonomik bağımsızlığı tehlike altında olan bir duruma gelmemiz, iyi yetişmiş insanlarımızın kaçtığı bir ülke hâline gelmemiz, hayat pahalılığı ve vergilerin yüksekliğinin emeği ile geçinen çiftçi, işçi, memur, emeklilerin refahını hızla düşürmesi, gelir dağılımında büyük bir adaletsizlik yaşanması, yargı, eğitim, sağlık, siyasi kurumlara olan güvenin yıpranması... Bunların sonucunda eğitim, özgürlükler, kadın cinayetleri, refah, yolsuzluk, uyuşturucu kullanımı, enflasyon oranları vb. konularda uluslararası değerlendirme kuruluşlarının sıralamalarında en kötü olan ülkeler arasına düşmemiz.

Bu tablonun sonucunda da toplum içindeki anlaşmazlıkların, gerilimlerin, kutuplaşmanın arttığı, geleceğe olan güvenin azaldığı, devlet yönetime olan bağlılığın zedelediğini ifade etmek gerekir.

Kabul etmemiz gerekir ki kurucularından devraldığımız Türkiye Cumhuriyeti emanetini, hakkıyla koruyamadık. Cumhuriyetimizin 100. Yılında Atatürk’ün ülkemiz için ”muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak” hedefini gerçekleştiremedik, ne yazık ki hedefimizin çok gerilerinde kaldık.

 GELECEK 100 YIL İÇİN DÜŞÜNCELERİMİZ

100 yıl önce çok daha zor koşullarda ülkemizi işgal eden dünyanın en güçlü devletlerine karşı büyük bir zafer kazanıp Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduk. Cumhuriyetimiz bir devrimdir. Mucizevi bir dönüşüm, aydınlanma, gelişme yaratmıştır. Özellikle ilk on beş yirmi yılda gerçekleşen büyük değişimdeki gerçekleşenleri örnek alarak, geçen 100 yıldaki doğrular ve yanlışlardan dersler çıkararak ikinci 100 yılda çok daha iyi bir dönüşüm ve gelişme yaratabiliriz. Buna gönülden inanmak, başlangıç olacaktır.

Cumhuriyetimizin ikinci 100 yılı için vakit kaybetmeden bu inancın etrafında bütünleşerek yeniden büyük bir dönüşüm için yola çıkmalıyız. Milletimizin refah içinde yaşayacağı hakça bir paylaşımın sağlandığı, evrensel hukuk kurallarına dayanan bir yargı sisteminin bulunduğu, eğitimde, sağlıkta, sanatta, bilimde, teknolojide, sanayileşmede, çevrenin ve ekolojik dengenin korunmasında dünyanın en önde olan ülkelerinden biri olmayı dayanışma ve çok çalışma ile başarabiliriz.

Bizler, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Nutuk’ta “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” diye başlayıp “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” diyerek bitirdiği Gençliğe Hitabesi’ni dikkate alarak Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet korumaya, tam bağımsız, laik, sosyal, hukuk devleti yapısı içinde muasır devletler seviyesine ulaşması için mücadele etmeye kararlıyız.

Bu düşünce, inanç ve kararlılıkla cumhuriyetimizin 100. yıl dönümünü kutluyor, daha güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti, yeni ve daha iyi bir gelecek için halkımızı mücadeleye davet ediyoruz.

Cumhuriyetimizin 100.Yıl Dönümü Deklarasyonuna Katılan Demokratik Kitle Örgütleri (Alfabetik Sırayla)

1-  Atatürkçü Düşünce Derneği Kdz. Ereğli Şubesi

2- Alevi Kültür Dernekleri Kdz. Ereğli Şubesi

3- Bisikletliler Derneği Kdz. Ereğli Temsilciliği

4- Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Kdz. Ereğli Şubesi

5- Eğitim İş Kdz. Ereğli Temsilciliği

6- Eğitim Sen Kdz. Ereğli Temsilciliği

7- Kdz. Ereğli Çevre Platformu (KERÇEP)

8- Kdz. Ereğli Doğa Tarih ve Kültürünü Yaşatma Derneği

9- Kdz. Ereğli Lisesi Mezunları Derneği

10- Kdz. Ereğli Sanat Kurumu

11- Türkiye Gazetecileri Cemiyeti Kdz. Ereğli Temsilciliği

12- Cengiz Öksüz

13- Fuat Ekmekçioğlu

Editör: Derya Tetik