"YÖNETİMİMİZİN BAŞARISINI TESCİL ETTİ" "YÖNETİMİMİZİN BAŞARISINI TESCİL ETTİ"

Bilinen bir gerçeği bir kez daha yinelemekte yarar var. Dil, bir toplumu ulus yapan unsurların başında gelir. Dil, yaşayan bireyleri biri biriyle kaynaştırır. Geçmiş kuşaklarla günümüzü, günümüzle gelecek kuşakları birleştiren zincirdir.

Öğrenimin, bilgi aktarmanın tek yolu dildir. Bir toplumun nitelik ölçüsünün başında dili gelir. Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslaşma sürecini gerçekleştirme yolundaki en önemli çaba Atatürk devrimleridir. Atatürk devrimlerinin en önemli duraklarından biri harf ikincisi de dil devrimidir. Cumhuriyetten beş yıl sonra yapılan harf devrimi, seksen iki yıl önce 26 Eylül 1932’de toplanan Dil Kurultayı ve burada karar altına alınan dil devrimiyle tamamlanmıştır.

Büyük ozanımız Dağlarca ne güzel tanımlamış dilimizi: Türkçem benim ses bayrağım. Yakın tarihimizi “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen fesli Kadir’den öğrenenlerin dil devrimine karşı çıkmalarını doğal karşılamak gerekir. Onlar harf ve dil devrimini toplumu bir gecede cahil ve belleksiz bırakmakla suçluyorlar. “Atalarımızın mezar taşlarını okuyamıyoruz” diye yakınıyorlar.

Oysa resmi verilere göre Osmanlı’daki okuma yazma oranı yüzde ondu. Ancak gerçek bu rakamın çok altındaydı. Kırk bin köyün otuz beş bininde okul yoktu! Bugün okuma yazma oranı yüzde doksanları aşmıştır. Gelelim atalarımızın mezar taşlarını okuyamama sorununa…

“Halep ordaysa arşın burda” deyiminden yola çıkalım. Divan edebiyatının en önemli temsilcilerinden biri Fuzuli’dir değil mi? 1556’doğan ünlü şairin ünlü kasidesinin son iki dizesini birlikte okuyalım: Fuzuli rind-i şeydadur hemişe halka rüsvadur Sorun kim bu ne sevdadur bu sevdadan usanmaz mı TBMM üyelerinden başta AKP olmak üzere partilerin merkez yöneticilerinden, divan edebiyatı uzmanları dışında tüm yurttaşlardan kaç kişi bu dizelerin anlamını bize anlatabilir?

Günümüz Türkçesiyle bulmacayı çözelim: “Fuzuli halka daima rezil olmuş bir rinttir / Bunun nasıl bir sevda olduğunu kendisine sorun bu sevdadan utanmaz mı?” Şimdi de 1238 doğumlu yani Fuzuli’den 338 yıl önce yaşamış Yunus Emre’den bir dörtlük okuyalım:

“Bir kez gönül yıktınsa / Bu kıldığın namaz değil / Yetmiş iki millet dahi / Elin yüzün yumaz değil.” Buradaki yumaz sözcüğü, yunmak fiilinden gelen yıkanmak anlamına geliyor. Demek ki Yunus’tan 786 yıl sonra yaşayan bizler onun şiirinin en az yüzde doksanını anlıyoruz.

Neden? Nedeni çok basit. Yunus Türkçe yazıyor. Fuzuli ve diğer divan şairleriyse Arapça-FarsçaTürkçe karışımı uydurma bir saray dilinde yani Osmanlıca yazıyorlar! “Mezar taşlarını okuyamıyoruz” yakınması ise tam bir takiyye!

İflah olmaz ve platonik bir Arap hayranlığı! Onların derdi, bulmacaya benzer Arap harfleri yerine dünyaya uyum sağlayan yeni alfabeyi seçmemiz; o kadar! 31 Mart seçimlerinden başarıyla çıkan bazı CHP’li belediyelerin sade Arapça değil tüm yabancı dildeki tabelalara karşı verdikleri çabayı çok hem de çok olumlu karşılıyorum. Son yıllarda Türkçe kültür emperyalizminin saldırısı karşısında!

Yanlış anlaşılmasın; ben dil ırkçılığı yapmıyorum. Telefon, televizyon, Jandarma, tren gibi uluslararası sözcüklere elbette karşı değilim. Ama dilimize Arapçadan girmiş mensucat yerine dokuma sözcüğünü bulmuşken bu kez onun yerini İngilizce tekstilin almasına üzülüyorum. Kanallardaki haber spikerleri Türkçeyi her gün paspas ediyorlar. Yahu azami derken birinci a uzun ikinci a da kısa olacak! Bunu beceremiyorsanız neden en çok, en yüksek demeyi düşünmüyorsunuz? Dilimize giren yabancı sözcüklerden biri de avantaj…

Türk Dil Kurumu sözlüğünde bile yeri var. Şimdi onu reklamlarda ed vın tıj olarak dinliyoruz. Fransızca kökenli sözcüğün İngilizceye dönüşümü! Hele lansman! Reklamların ve siyasetin moda sözcüğü! Yahu dilimizdeki cânım tanıtım sözcüğü sizi neden rahatsız ediyor? Son sözüm de benim de üyesi olduğum CHP yöneticilerine. Atatürk’ün partisi dil devrimi konusunda en çok (Âzami) çaba harcayan, özen gösteren ve örnek dil kullanan bir kuruluş olmalıdır. Bülent Ecevit’i anımsayalım.

Türk politikasına ithalat yerine dışalım, ihracat yerine dışsatım, kampüs yerine yerleşke, koordinasyon yerine eşgüdümü o armağan etmiştir. Lansman gibi sözcükler onların ağzına hiç yakışmıyor!

Kemal Anadol