Epeydir yerel basında, kasabanın eski zamanlarındaki, yani kasabanın kasaba gibi olduğu zamanlarındaki fotoğraflarını görüyoruz.

Fotoğraflar Ereğli Nostalji Sevenler Gurubu tarafından Halil Serdar Ertan’ın gayretleri ve emekleri ile aslına da sadık kalınarak günümüz imkanlarıyla iyileştiriliyor. Fotoğraflar bir yandan kasaba sevdalılarının hafızalarını, anılarını tazeliyor diğer yandan da hem hüzünlendiriyor hem de neşelendiriyor.

Kuruluşunun 32. Yılını kutlayan kasabanın önemli basın kuruluşu Önder Gazetesi bu görsellere sayfalarında sıkça yer veriyor. Fotoğraflar oldukça da fazla ilgi görüyor, çokta beğeniliyor.

Bunlar kasabalıyı önce geçmişe götürüyor, sonra da günümüze getiriyor

Görüntüler kasaba sevdalılarına, bu kasaba nasıl bu kadar değişti?  Karadeniz’in kıyısında olup da ağaçtan yeşilden nasıl bu kadar uzaklaşıldı? Nasıl oldu da gri ’ye bu kadar sevdalanıldı dedirtiyor.

Hadi fabrikanın kiri pası tozu dumanı, başta Karaağaçlar olmak üzere kasabanın birçok ağacını mahvetti, köylüsünün tarlasına bağına bahçesine zarar verdi de bu işin sorumlusu, suçlusu yalnızca bu kadarla mı sınırlı? Dedirtiyor.

İşte o resimlerde kendisini o günden bugüne bir şekilde koruyabilmiş gözüken, nadir yerlerden birisi Kasabanın Kalesi ve çeperleri olmuş. Burası adeta kasabanın gri beton denizinin içerisinde bir vaha, yeşili ağacı bol bir ada.

Yakın zamanda Askeriye ’nin bölgeden çekilmesi ile buranın kullanım ve mülkiyet hakkı Belediye’ye yani yerel siyasi yönetime devredildi,

Bu haberi alan birçok kasabalı gibi bende eyvah eyvah dedim.

Elbette bu korkunun nedeni kasabalının buraya çıkıp tüm kasabayı, kasabanın çatısından seyretmesinin engellenmesi için değildi, elbette bilmeyenlerin görmeyenlerin bu zevkten bu görsel şölenden mahrum kalmaları için hiç değildi.

Önümüzde bu tip uygulamaların belli bir zaman sonra ne gibi sonuçlar verdiğini bildiğimiz gördüğümüz onlarca örnek varken, bu gelişmelerden sonra Kale Tepe’nin geleceğinden endişelenmemek nasıl mümkün olabilir?

Televizyonlarda görüntüleri görenler, gazetelerde haberini okuyanlar mutlaka olmuştur.

Yüzlerce kamera ile denetlenen bir o kadar da koruma ile korunan Dünya Mirası Tarihi Ayasofya’nın kapı işlemelerini nasıl kırdıklarını, bu tahta kırıklarını hurafelere inanarak nasıl yediklerini, duvarlarından sıva ve taş parçalarını nasıl söküp çaldıklarını duyduk gördük.

Kasabanın Belediyesi,

KaleTepenin konumuna tarihi önemine vurgu yaparak burayı Kasabanın Hazinesi olarak gördüklerini ifade etti.

Doğrudur, kasaba ve tarih adına çok nadide çok rafine bir yerdir.

Kasabanın Belediyesi, buranın iyileştirilme çalışmalarına başladıklarından söz edip, şimdilerde kısıtlı zamanda ziyarete açılan alanın, iyileştirme ve yeniden yapılandırmaları bitince, ziyaret saatlerinin de genişletileceğini açıkladı.

Buranın, profesyonelce aydınlatılacağı da söylendi (Ben bunu anlamadın, hatta karşıtına yani amatör aydınlatma nedir diye de baktım onu da bulamadım)

Ama açıklamalarda ne zamanki Otopark sorununu çözmek istiyoruz onu planlıyoruz dediler.

İşte ben bunu, yakın zamanda çarşı içindeki keşmekeşin, trafik rezaletinin, saygısız araç kullanım ve gelişigüzel park etmenin aynısının burada da yaşanacağının peşinen kabul edilmesi olarak anladım, bu sözü öyle tercüme ettim.

Devamında, enfes ve emsalsiz bir görselin eşliğinde, önce masumane bir çay bir simitle başlatılacak uygulama, sonrasında yavaş yavaş dumanı bol mangal partilerine doğru gidebilir!

Günün son fotoğrafına bakma zamanı geldiğinde, ya zamanında burada ne kadar bol ağaçlı yemyeşil bir alan vardı muhabbetlerini dilerim yapmayız.

……….

Madem nostalji ile başladık, biraz daha devam edelim.

Yine yakın zamanda Önder Gazetesinde Kemal Anadol’un, Filmi Geriye Sarınca kitabından alıntı yapılarak o zamanki kasabanın ilkokullarından söz edildi.

Nimet ve benimde okulum olan Alemdar ilk okullarına öncelerde 1. ve 2. İnönü isimlerinin verildiği bir kez daha hatırlatıldı. Siyasi tercihlerle verilen bu isimler sonralarda kasabalının tanıdığı bildiği gerçek isimlerine dönüştürülmüştü.

Kasabanın ilkokulları denilince üç tane okul akla gelirdi, Nimet, Kayabaşı ve Alemdar.

İşte o zamanların az biraz öncesinde, kasabanın bekli de en önemli ilkokullarından birisi üç sınıflı Süleymanlar Mektebi imiş.

Bu okul binası görünümünden veya binasının geçmişinden olmalı Paşa Konağı olarakta bilinirmiş.

Burası geçmişte bir paşanın konağıymış, sonralarda ilkokul olarak kullanılmış.

Kaneri Ağzından Orta Cami’ye doğru giderken şimdiki büyük iş hanının yan tarafından merdivenlerle başlayıp yukarıya doğru çıkılan bir sokak vardır.

Buradan başlayan sokak yüz, yüz elli metre sonra, o zamanda oldukça büyük dut ağaçlarının da olduğu bir meydana çıkardı.

Bu meydanda bir büyük ev daha vardı o ev kasabanın önemli mobilya ustalarından Sadrettin Usta’nın eviydi. Sadrettin Usta kasabanın sevimli evlatlarından Hüdaverdi Tevfik’in babasıdır.

İşte Süleymanlar Mektebi de bu bölgedeymiş.

Bu meydan sağ taraftan kısa bir sokakla aşağıya doğru yönelir. Hamam üstünden başlayıp kestaneci köyüne kadar giden yola, tam da Okkalının evinin önünde Fatiha Bayırına bağlanır. O zamanlarda burada bir çeşme vardı kasabalı buraya Kurtlu Çeşme derdi.

Bahsettiğimiz Kaneri Ağzından başlayan bu dik yokuşlu sokak, aynı diklikle Murtaza Camisinin önüne, devamında Kula’ya kadar uzar, Kale Tepe’ye kadar gider.

Süleymanlar Mektebi olarak eğitim verilen konağın kapısından girilince sağlı sollu iki merdivenle üst katlara çıkılırmış bayağı usta işi yapılmış görkemli bir konakmış.

Okulun Baş Öğretmeni Ziya Bey isminde bir hocaymış. Nuriye Sayın isminde bir kadın öğretmen varmış, kocası da bu okulda öğretmenmiş Edirneli oldukları bilinirmiş.

Kirmanlı mahallesinde Adnan Dumanoğlu’nun Baba evinde kiracı olarak otururlarmış.

Kasabalının da yakından tanıdığı ailelerinin çocuklarından bazıları Süleymanlar Mektebinin öğrencisi olmuşlar.

Mesela, okulun az aşağısında Hamam Üstünden başlayan, Fatiha yokuşunun başladığı yerde, Asım Pehlivanlarının evinin karşısında büyük ahşap cumbalı, konağa benzeyen Cimitlerin evi varmış. Bu evin oğlu Cahit Cimit bu okulun talebelerinden birisiymiş.

Yine, ailesinin bu yakınlarda evi olan, zaten sonrasında da okula çok yakın yerdeki bir eve, Gütte Paşanın evine Damat olan, yıllarca Ziraat Bankasında çalışıp oradan emekli olan kasabalının Necdet abisi, Necdet Çıtak.

Uzun çarşısında bakkallık yapan Eken ’lerin oğlu Vedat Eken, yine çarşıda babasının bakkalında çalışıp sonralarda Yenimahalle’de kendi bakkaliyesini açan Bakkal Sacit, Vecihi Çakal hatta bir müddet de olsa Ahmet Çakal da Süleymanlar Mektebinin talebesi olmuşlar.

Ayrıca kasabanın önemli isimlerinden unutulmaz şahsiyetlerinden Katırcı Ziya’da bu okulda talebeymiş.

Sonra’sında nedense okul boşaltılmış, öğrenciler diğer bir iki okula dağıtılmış. Talebelerin gönderildiği okullardan birisi de Bozhane mektebiymiş. Söylendiğine göre Bozhane de denizde patlayan bir cisim nedeniyle civardaki binaların, haliyle de Şimdiki Sanat Okulunun önünde deniz kenarındaki Bozhane mektebinin de camı çerçevesi dağılınca bu sefer yine bazı öğrenciler Çarşıdaki 1. İnönü İlkokuluna nakledilmiş.

O zamanlarda geçici olarak da olabilir, bir başka nedenden de olabilir mi bilemiyorum kasabanın çocuklarına eğitim verilen başka yerler de varmış. Mesela Kaneri Ağzından Orta Camiye doğru giderken 80 ler civarında da hala faal olan Kömür Satış diye bilinen bir işyeri, bir ofis vardı. Kasabalı taşkömürünün parasını buraya yatırır, kendine tahsis edilen miktar kadar Taş Kömürü alırdı. Sanırım bu hak kasabalıya özel bir durumdu.

İşte zamanında bu civarda, bu binanın arka taraflarında ahşap bir binada yine ilk okul eğitim yapılan bir yer varmış.

................

Şimdi,

Kale Tepe’nin ne kasabalının nede kasabayı gelen misafirlerin, konukların ziyaretine açılmasına hiç kimse karşı çıkmaz, itiraz etmez.

Tarihin koynundan, tarihi kalıntıların içinden Karadeniz’in, 360 derecelik bir açı ile tüm kasabanın seyredilmesi bir başka yerden mümkün değildir.

Demem o ki: burası pamuklara sarılıp korunması gereken bir yer olmalıdır, hele hele bazı siyası sevimlilikler! şirinlikler!  adına bazı hoşgörülerle bir tek taşına bile zarar gelirse, tarih önünde gelecek nesillere bunun hesabını kimse veremez.

Ayrıca ışıklandırmanın yapılması ile akşam saatlerinden sonra da ziyaret edilmesi amaçlanıyorsa, bu akıl dışı hevesten hemen bir önce uzaklaşılmalıdır.

Kale Tepe ile ilgili benim yaptığım tüm değerlendirmeleri bir tarafa bırakabilirsiniz, ama kabul görmüş bir akademik çalışmayı görmezden gelemezsiniz.

Ahsen Karagöl kasabanın evladı. Kasabalının yakından tanıdığı Muhasebeci Cin Ali’nin de torunu. Akademik kariyerindeki önemli basamak, Doçentlik tez konusu Karadeniz Ereğli Kalesinin Mimari ve Yapısal Analizi ve Bir Kültür Varlığı Olarak Değerlendirilmesi.

Tezlere, kitaplara konu olan bu emsalsin emaneti, yıllar sonrada bugünkü fotoğraflardaki haliyle görmek tüm kasaba sevdalılarının en büyük en önemli arzusu ve de hakkıdır.

 

Nuri ÖZTÜRK / İZMİR